Aradan 19 yıl geçti, o uğursuz gün yaşanan acılar kabuk bağlamaya başladı. Asrın felaketi olarak dillendireceğimiz 1999 Marmara Depremi yaşananlar aslında bir kabus gibi dinç dimağlarda bütün canlılığı ile taptaze durmaktadır. Yaşanan dramların etkisini unutmaya başlayanlar balık hafızalı olanlardır.Bu felaketi bir de unutturmaya çalışan rant avcıları var ki, bu tipler; her ortamdan her fırsattan bir rant sağlama peşinde koşmayı marifet saymaktadırlar.

İnsanoğlu yaşadığı tecrübelerden ders çıkaran bir mahluk olduğu kabul edilir, fakat insanoğlu sadece kendi yaşadığı tecrübelerden ders alan bir canlı, başkasının yaşadığı tecrübe bir başkasına ders olmamaktadır. Eğer yaşanan olaylardan ders alınsaydı , milyonlarca tecrübenin paylaşıldığı kitaplardan çıkarılacak derslerle, insanoğlu bugün barış, huzur ve refah içinde yaşardı.

Marmara depreminde yaşamını yitirmiş bir yakının başında gözyaşı döken tanıdığım bir mütehait, bakıyorum o günleri çabuk unutmuş, şimdi bütün gücü ile Hacımehmet Ovasının dere boylarında göz diktiği bir lokma alandaki yeşilliği nasıl yok ederim ve orada nasıl 4 kat imarı 5 kata çeviririm diye hesaplar yapıyor.

Hacımehmet Ovası Marmara depremi sonrasında bütün dünya tarafından bilinen bir yer oldu, bataklık zemini uydu görüntüleri ile yıllar boyunca insanlara izlettirildi. Altı sıvılaşmış bir doğal dolgu alanI. Burada bırakın 6 katı, 2 katın üstünde yapı yapılmamalı idi. İşin uzmanları bataklık alana, hatta deniz içine gökdelen bile yapılabilir diye demeç vermektedirler , evet doğru uygun inşaat teknikleri ile istediğin yükseklikte bina dikebilirsin de, zorumuz ne, niye doğa ile savaşıyoruz ? şehir merkezlerinin kat sayısını yükselterek şehir merkezlerini niye daha kalabalıklaştırıyoruz ?

Bunların tamamı rant sağlama sebepleri, inşaat maliyetine yansıyan arsa payını ucuzlatmanın en kestirme yolu, kat artışı , kat artışıda RANT demek…

Rant peşinde koşma, yatırımcıya nakit , bizlere de, trafik , hava kirliliği, alt yapı eksikliği, gürültü ve bir sürü olumsuz etki olarak dönüş yapmakta , şehir merkezlerinde yaşamı insanlara zehir etmektedir.

Nufüs arttığı sürece insanların konut ihtiyacını çözmek lazım , ama bu konutları daha az katlı ve daha yatık şekilde inşa etmek elimizde olan bir şey. Şehir plancılarının uzun vadeli planlamalarında şehir imar alanlarını şehir merkezinin dışına doğru planlamaları şehir içi kat artışına karşı durmaları gerektiğine inanıyorum. Kentsel dönüşün adı altında daha yüksek yapıların inşasının daha büyük sıkıntılara sebep olacağına inanıyorum.

Marmara depremi ile Yalova’da yıkılan yapıların çok büyük bir kısmı Hacımehmet Ovası’ndaydı ve nerdeyse tamamı 5 kat ve üstü yapılardı. Evet çok kötü inşa edilmişlerdi , evet eksik malzeme ile yapılmışlardı, evet etriye, deniz kumu, yanık beton kolon kesme ve daha bir sürü teknik noksanlıkları vardı ama bu alanda aynı şartlarda yapılmış tek katlı , iki katlı hiçbir bina yıkılmadı… hatta hiçbir hasar bile görmediler…Yalova’nın köylerinde yapılmış derme çatma yığma evlere bile bir şey olmadı…

O gün mesleğini icra eden bir yığın tanıdığım mimar , mühendis, teknik adam bugün yine aynı mesleklerini sürdürmektedirler. Ve bu yaşananları benden daha iyi değerlendireceklerine

inanıyorum, ama bu vasıflı insanların bir kısmının da yaşananlardan hiçbir ders almadığını maalesef üzülerek izliyorum .

Benim arzum, kent yöneticilerinin hedefleri ile aynıdır, bir dönem kent sloğanımız ‘’ MUTLU YALOVA ‘’ idi , şimdi, ‘’ UMUTLU YALOVA ‘’ bu iki hedefte benim gözümde aynıdır. Arada bir ‘’ U ‘’ harfi ilave olmuştur, benim bu konuda ki yorumum MUTLU VE YARININDAN UMUTLU YALOVA İÇİN EL ELE VERMELİYİZ….

Allah tekrar bu acıları yaşatmasının , yaşamını yitirmiş bütün canlarımıza yüce rabbimden rahmet diliyorum.