Bizi millet yapan en önemli ögemiz milli kültürümüz ve milli sanatlarımızdır. Evrensel sanat dalları da dünya ile bütünleşmemizde önemlidir, fakat asıl önemli olan milli değerlerimizin bütününü oluşturan geleneksel kültür ve sanat envanterimizin korunmasıdır. Binlerce yılda, ilmek ilmek, oya oya örülmüş ve tekamül ederek günümüze ulaşan geleneksel sanat dallarımızın yaşama sebebi , günlük yaşam içinde halk tarafından yaygın olarak kullanılmasıdır. Kullanıldığı için aynı canlı bir organizma gibi gelişerek varlığını sürdürüyor. İnsanın dünyaya geliş sebebi ve bu dünyada geçirdiği kısa ömrün nasıl değerlendirileceği , dinler ve toplumların içinde yaşadığı kültürel geleneklerin ışığında farklılıklar göstermektedir, fakat insanlık aleminin ortak paydası ‘’ BARIŞ VE MUTLULUK ’’ tur . Toplumlararası ve toplumsal barışı sağlayacak olan ana öge insan faktörüdür. Mutlu insanlar, toplumsal mutluluğu ve toplumlar arası mutluluk ortamını kurabilir. Mutsuz insanlar yaşadıkları sürece etraflarına devamlı negatif enerji yayarlar ve bu mutsuzluk başka insanlara da sirayet eder ve toplumsal mutluluk ortamı zehirlenir. Hepimizin çevresinde bu tür insanlar mutlaka vardır. Bu tür insanların bulunduğu topluluklarda birliktelik kurmak mümkün olmaz. İnsanları barışa ve mutluluğa taşıyacak en önemli enstürüman sanattır. Kişi kendi içinde mutlu ise bu mutluluğu etrafı ile paylaşır ve bu paylaşım da halka halka yayılır. Toplumsal mutluluğun kapısını açacak olan ekonomik , teknolojik ve bilimsel gelişmelerdir, fakat tek başına bunlar, kişiyi ve toplumu mutluluğa taşımaya yetmiyor. Bunların yanında kültürel ve sanatsal değerlerin varlığı söz konusudur.

Kültürel ve sanatsal değerlerin kişi için önemi de kendi benliğine hitap edebilirse bir mâna taşımaktadır.Bir Türk, bir Alman, bir İran’lı bir Çin’li yada bir Rus gibi yaşayamaz . Her toplumun kendi kültürü içinde oluşturduğu farklılıklar bir diğer toplum için aynı önemi taşımamaktadır. İnsan kendisi için önemli olan kültürel ortamın dışında, farklı bir ortamda yaşadığı zaman, ibadet farklılıkları, yeme ,içme alışkanlıkları, giyim kuşam farklılıkları, şarkılardaki melodik yapıların farklılığı ve daha bir sürü etkenden dolayı yabancılık duygusunu yoğun olarak hisseder ve bu da mutsuzluk duygusunun oluşmasına sebep olur. İşte bu yüzden dünyaya geliş amaçlarımızdan biri, insan gibi yaşamaksa, kendimizi mutlu kılacak değerlerimizin yaşayacağı iklimi korumak zorundayız. Her toplum kendi kültürel ve sanatsal değerlerine sahip çıkmalıdır. Bir toplum, başka bir toplumun kültürel ve sanatsal değerlerini yok etmeye çalışmamalıdır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk , Cumhuriyetin ilanından sonra ele aldığı devrimlerle Türk toplumunu mutluluk ve refaha taşıyacak bir dizi çalışmaların öncüsü olmuştur. Bir taraftan Milli Kültürümüzü ve Sanat dallarımızı yaşatacak ve geliştirecek politikaları uygulamaya koymuş , bir yandan da, bizden daha gelişmiş ülkelerle aramızda oluşmasına önem verdiği kültürel ve sanatsal bağları pekiştirecek çalışmalara öncülük etmiştir. ‘’ YURTTA SULH CİHANDA SULH ‘’ deyişi bu manada büyük önem taşımaktadır. Atatürk, milli mücadeleyi tamamen milli olan güçlerle başarmıştır. Milletin iradesini harekete geçirerek milletin kendi kendini idaresi prensibini yerleştirmiştir. Daha sonra medeniyet ve kültür devrimlerini gerçekleştirirken Türk kültürü üstünde serili olan Arap, Fars ve Avrupa örtüsünü kaldırıp atmıştır.Yeni nesillere orijinal Türk kültürünün öğretilmesi ve yaşatılması için büyük çabalar sarf etmiştir. Milletimizin sosyal ve kültürel hayatının ana damarlarını oluşturan Edebiyat, Müzik, Folklor,Sinema ve Tiyatro gibi sanat dallarının geliştirilmesini ana hedefleri içinde öncelikli olarak ele almıştır. Opera , Bale ve Plastik sanatların çağdaş bir yaklaşımla milli kültür birikimimizden de yararlanılarak gelişmesinin önünü açacak bir dizi çalışmalara da öncülük etmiştir. Atatürk sonrası bir süre yürütülen bu politikalar daha sonra terk edilmiş ve milli kültürümüzün ve sanatlarımızın yaşaması yönünde sürdürülen çalışmalar giderek zayıflamıştır. 1982 yılında 1. Kültür Şûrası

toplanmış ve ihtilal döneminin hakim kadroları tarafından sürdürülen ‘’ Kimliksizleştirme ‘’ politikaları kültür sanat alanında daha da derinleşerek devam etmiştir. Atatürk döneminin yetiştirdiği büyük değerler bu dönemde müthiş bir aşınmaya uğramıştır. Ülkeyi milli kimliğinden uzaklaştırmaya yol açan bugünün zehirli nüveleri o ortamlarda yavaş yavaş yetişecek iklimi bulmaya başladılar. 2. Kültür Şûrası 1989 yılında ANAP hükümeti döneminde toplandı ve bu dönemde de sürdürülen politikalar sonunda milli kültürden uzaklaşılarak milli değerlerin yıkıma uğradığı zeminlere hızla kayıldı. Bana göre toplumsal değerlerin yıkılmasının atasözü bu yıllarda yazıldı ‘’ Benim memurum işini bilir ‘’ sözü baş tacı edilerek, köşe dönmeciliğin marifet sayıldığı ortamların kapısı aralandı ve dürüstlük ve liyakat bu dönem sonrası tu kaka edildi . Ekonomik başarıların gölgesinde, kültürel ve sanatsal alanlarda milli değerlerden uzaklaşma çalışmaları işbaşındaki toplum mimarları tarafından sinsice uygulanmıştır. Milli Eğitim sisteminden başlayarak devletin önemli bir çok kurumu, bugün başımızın belası olan lanet yapıya teslim edilerek bu günlere gelinmiştir. 3. Kültür Şûrası yapılalı daha birkaç ay oldu. En büyük temennim sayın Cumhurbaşkanımızın belirttiği gibi ihmal edilen ve başı boş bırakılan milli kültür ve sanat dallarımız hak ettiği ilgiyi ve desteği kısa sürede bulmasıdır.