Zamanın birinde bir büyük bostan varmış ve bostanın ortasında kocaman bir kuyu . Bu kuyunun su çekmek için yapılmış olan dolabını da çeviren de bir eşşek.

Bostancı olanı biteni görmemesi için eşşeğin gözlerinin yanlarına siperlikler takmış. Eşşek sabahtan akşama kadar yol gidiyorum diye aynı yerde dönüp dolabı çevirip dururmuş . O her döşünde de kuyudan buz gibi, kol kalınlığında, gür sular bostana akarmış .

Bostancı o suyla, domatesleri , patlıcanları , fasulyeleri, kabakları sular,olgunlaşıp , kıvama gelenleri bir güzel toplar , küfelere doldurup doğruca pazara götürüp satarmış. Bostanın bol ve bereketli suyunda yetişen nefis sebze ve meyveler halk tarafından pek beğenilir kapış kapış satın alınırmış. Bostancı da sattığı ürünlerin parasını cebine doldurup keyifle ciğarasını yakarak bu bereketin keyfini çıkarırmış.

Bostancı topladığı sebze ve meyvelerin en iyilerinden bir kısmını evi için ayırır, kalanları satar eşşeğede kenar köşeden topladığı kurumuş, sararmış otları ve sökülen sebzelerin saplarını yedirirmiş. Çark böyle döner durur , çark döndükçe de bostancı mutlu, eşşekte olan bitenden habersiz , kaderine razı , olduğu yerde , ‘’ dön baba ‘’habire çarkı döndürüp dururmuş.

Bostancı bazen eşşeğin dönerken takındığı düşünceli hallerini görüp işkillenirmiş ‘’ Şu eşşek bilse ki yol gidiyorum diye hep aynı yerde dönüp durduğunu ve çıkardığı su ile bu zenginliğin,refahın oluştuğunu , acaba dönmekten vazgeçer mi ? ‘’ diye düşünmekten de kendini de alamazmış. Sonra da ‘’ alt tarafı bir eşşek canım , gözleri kapalı olduktan sonra ne olacak ki ? ‘’ der geçermiş.

Bir gün yaramaz bir çocuk, muzipliğine bostana gelmiş ve eşşeğin gözündeki siperlikleri çıkarıp atmış. Siperliklerden kurtulan eşşek bir sağa, bir sola bakınmış ve yıllardır aynı çarkın uçunda dönüp durduğunun farkına varmış ve bostandan yetişen sebzelerin meyvelerin bolluğunu ve diriliğini görünce bir fena olmuş. Büyük bir gayretle ileri doğru yol aldığı zannettiğinden bir anda çöküvermiş gördüğü manzaradan, yıllardır aynı yerde dönüp durduğunu anlayınca da bütün gayreti ve kuvveti tükenmiş ve başlamış duraklamaya o durakladıkça bostandaki meyve sebzeler başlamış kurumaya, bir süre sonra bostancı görünce eşşeğin dönmediğini paniğe kapılıp, başlamış bağırıp çağırmaya ‘’ höst ulan deeh , eşşek oğlu eşşek deeh ‘’ diye eşşeğe yüklenmiş . Nafile, ne yapsa boş ,eşşeğin adım atacak mecali yok. Elinde sopa ile başlamış vurmaya eşşeğin kıçına , başına, eşşekte bir iki umutsuz kıpırdanıştan başka tek hareket yok , neden sonra farketmiş ki eşşeğin gözünde siperliğin olmadığını.

- ‘’ulan hangi namuzssuz , hangi deyyus , hangi it yaptı bunu ‘’ demiş , eşşeğin gözündeki siperliğin çıkması ile eşşeğin herşeyi idrak edip anladığını farkedince kızgınlığı bir kat daha artmış. Ama kızmakta çare olmamış bostancı’da anlamış artık eskisi gibi bu çarkın dönmeyeceğini .

- Bir ihtimal deyip alıp takar tekrar takmış eşşeğin göz siperliğini , başlamış ‘’deeh , deeh ‘’diye bağırmaya, fakat nafile , kendi eşşekliğinden faydanalıp sefahat süren bostancının davranışından incinmiş olan eşşek , isteksiz ve mecalsiz bir şekilde ağır ağır döndüğünden artık bostanın suyu eskisi gibi bol ve gür akmaz olmuş. Bostancının sebze ve meyveleri artık eskisi gibi olmaz olmuş...Bostancının tatlı rüyası sona ermiş…