Osmanlı İmparatorluğun ileri dönemlerinde belli başlı geleneksel sanatlarımız ve musıki sanatımız altın dönemlerini yaşamıştır. Dönemin büyük bestekarları ve ses sanatkarları devlet ricali tarafından himaye ve lütuf görerek ihya edilmişlerdir. Klasik Türk Sanat Müziğinin en değerli eserleri bu dönemin ürünleridir. Ortaya çıkan eserlerin yaşanmış hikayeleri , besteleri daha ilginç kılmaktadır. İşte size harika bir beste ve bestenin enteresan hikayesi.

III. Selim, Sadullah Ağa’yı sever ve sayarmış. Bu nedenle sarayda bir daire, saray dışında bir konak “ihsan” etmiş. Ciddiyeti ve musikideki ustalığı sayesinde Harem’deki cariyelere musiki dersleri vermeye başlamış. Padişahın kardeşi Beyhan Sultan kendi saraylılarını yetiştirmek, onlara musiki öğretmek için III. Selim’den bir usta rica ettiği zaman, III. Selim kız kardeşine Sadullah Ağa’yı gönderir. Haftada bir-iki gün Beyhan Sultan Sarayı’nın yaldızlı kubbeli yerlerinde musiki meşkleri yapılır, narin vücutlu, ipek şalvarlı Çerkez güzelleri hocalarının karşısına dizilirlermiş. Cariyelerden Mihriban’a gönlünü kaptırdığı duyulunca, Beyhan Sultan, Sadullah Ağa’yı sarayından uzaklaştırmış. Hiddetini teskin edemeyerek Sadullah Ağa’yı öldürtmesi için padişaha ısrara başlamış. Padişah, kıymetini bildiği için kendisine yakın davranmış, fakat el altından Sadullah Ağa’nın bir tarafa gizlenmesini emretmiş. Sadullah Ağa bu gizli köşede geçen günlerinde Mihriban için şu besteyi yapmış. Bülbül-i dil ey gül-i rana senindir sen benim Berk-i gülde, buy-i istiğna senindir sen benim Halka-i zülfün hevası, bendeni meftun eder Gönlümü aşüfte kılan sevda senindir, sen benim Ah benim canım, ah cananım, Mihriban’ım Ah sen benimsin, sen benim!!. Rana: İyi, güzel, hoş, lâtif. Pür ve revnak olan buy-i istiğna: Sevgi, muhabbet. hevası: Nefsin zararlı ve günah olan arzuları. aşüfte: Sevgiden kendinden geçen. Çıldırırcasına seven. Bir Ramazan gecesi Topkapı Sarayı’nın (Hünkâr Sofası) musiki üstatlarının sanatkâr nağmeleriyle dolup taşarken, dinleyiciler arasında bulunan Beyhan Sultan, Sadullah Ağa’nın boş bıraktığı yeri acı ile görmüş, teessürünü yenemeyerek Padişah’a “Ah! Aslanım Sadullah Ağa kulunuza pek yazık oldu; yokluğu ne kadar belli oluyor “ diye pişmanlığını söylemiş. Bu fırsatı bekleyen III. Selim, “Üzülmeyin hemşire; ben sizin nadim olacağınızı bildiğim için Sadullah’ı sakladım. Mademki pişman oldunuz, şimdi şanınıza düşen mükâfatı o zavallıya ihsan edin “ demiş. Nihayet Beyhan Sultan’ın muvafakatiyle güzel Çerkez kızı, baygın gözlü Mihriban, azat edilerek bu iki âşık gönül birbirleriyle birleşti ve evlendiler.

Gördüğünüz gibi, bir padişahın ve kız kardeşinin büyük takdirini kazanacak kadar önemli konuma gelen bir bestekarın yaşamı, imparatorluğun zirvesinde gündem oluşturuyordu. Osmanlı İmparatorluğunun cihan devleti olarak anıldığı dönemlerde sanata ve sanatçıya atalarımızın verdiği önemi gösteren ilginç bir hatıradır. Sanat ve sanatçıya yurdumuzda verdiğimiz önem , dünya medeniyet sıralamasındaki yerimizle doğru orantılıdır.