Gezimiz bu gün Güllük sahilinde son buluyor, yaklaşık bir haftadır Bodrum yarımadası civarında bulunan koyların bir kısmını ziyaret ettik. Yarımada üzerinde daha onlarca gezilecek görülecek koy var, pek çoğunu üstünkörü şöyle bir dolaştık fakat tam manası ile gezdim diyebilmek için her koyda en az bir gün kalıp, gündüz ve gece yaşamını görmek lazım. Gün içinde sahil ve eski yerleşim yerlerini gece de kahvehane ve lokantalarını görüp yöresel lezzetler eşliğinde yerleşik insanlarla sohbet etmek gerekiyor. Benim özellikle ilgimi yönelttiğim alanlar, tarihi yerler, deniz ve balıkçılardı , yöresel tadları ve hikayeleri en güzel onlardan öğreniyorsunuz .

Ege sahilleri bu mevsimde erken bir sakinliğe bürünmüş , genelde ekim ayının tenhalığı bu sene eylül ayında yaşanıyor. Ağustos aylarında yaşanan deprem fırtınası bu sene tatilcileri ürkütüp kaçırtmış. Yazlık evi olanların bir kısmı hala tatile devam ediyor. Yabancı turist nerdeyse hiç yok. Sadece zengin arap turistlerinin bir kısmı burada çok şaşaalı otellerde keyif çatıyor. Marinalar ultra lüks yatlarla dolmuş taşmış vaziyette, fakat bu doluluk sadece marinalarla sınırlı , şehir yaşamında yat enflasyonu esnafa bir katkı sunmuyor. Genellilkle sohbet ettiğim esnaflar, her geçen yılın bir önceki yılı arattığını söylüyorlar. Turistik mekanları çalıştıranlar durumu kabullenmiş ve iki yakayı bir arada tutmanın savaşındalar.Herşeye rağmen yaşam burada huzurlu ve keyifli.

Güllük , klasik Ege yaşamının hakim olduğu sakin bir belde , akşam nevalemizi temin etmek için balıkçıların yolunu gözlediğim balıkçı barınağında çay içerken sohbet ettiğim köyün insanları kendi halinde insanla,r onlar da bu sene sezonun çok erken sonlandığından şikayetçiler. Buralarda mevsimin en güzel balığı Tekirlerin artık eskisi kadar bol çıkmadığından şikayetçiler.Bakalım şansımıza bugün bize Tekir düşecek mi diye merak içinde beklerken bu satırları karalıyorum.

Çok eski dönemlerde bu körfezde yaşanmış bir mitolojik efsane ilgimi çekti, bu hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Güllük körfezinde bundan yıllar önce mutlu insanlar yaşarmış. Burada herkes birbirini tanır, üzüntüler ve neşeler paylaşılırmış. Çocuklar hep birlikte oynarmışHermiyas da bu çocuklardan biriymiş. Güllük’ün en güzel çocuğuymuş. Annesinden başka kimsesi yokmuş. Annesi onu her türlü kötülükten, korkulardan korur,yanından ayırmazmış.Günlerden bir yaz günü Hermiyas’ın arkadaşları evlerine gelip;”Haydi Hermiyas denize gidelim” demişler. Hermiyas annesinden izin istemiş ama annesi;”olmaz bir tanem”demiş.Bunu duyan çocuklar başlamışlar alay etmeye; Annesi bırakmaz ki on’u... Kaçamaz ki bizimle... Anne kuzusu o... Kızlar gibi.... Ve hep bir ağızdan türkü söyler gibi başlamışlar; Deniz çekiyor bizi, Biz Güllük’ün çocuklarını, Ama ne diyelim, Yaz güneşi de tepemizde,kavurur Ayaklarımızı. Toprak gibi çeker bizi Ege Haydi çocuklar denize, Haydi Hermiyas denize!

Arkadaşlarının bu söyledikleri Hermiyas’a çok dokunmuş. Bunu anlayan annesi ”Hermiyas’ım”demiş“ Haydi sende git denize ama ne olur açılma,deniz bu ne yapacağı bilinmez.”Hermiyas sevinçle arkadaşlarına katılmış. Ege’nin tuzlu suları çocuk sesleriyle dolmuş.Çocuklar kendilerini serin sulara bırakmışlar.Rüzgar hafif hafifi esiyormuş. Çocuklar yüzerek birlikte açılmışlar. Bir süre sonra kıyı çocuk sesleriyle yeniden şenlenmiş. Ama aralarında Hermiyas yokmuş.Kara haber tez yayılmış. ”Hermiyas’ı Ege aldı” diye herkes kıyıya koşmuş. En usta balıkçılar denize açılmış.Körfezin heryeri karış karış aranmış ama Hermiyas bulunamamış. Zavallı annesi bağrına taş basıp Hermiyas’ın yokluğunu reddetmiş ve dönüşünü beklemeye başlamış. Günlerden bir gün,bir balıkçı kıyıya telaşla gelmiş. ”Gördüm gördüm,Hermiyas’ı gördüm” diye müjde vermiş.” O halde niye getirmedin?” diyenlere;”nasıl getirebilirim? Yunusun sırtındaydı ben yaklaştıkça denize dalıp,uzaklaşıyordu”demiş Balıkçıya kimse inanmamış.”Yunus sırtında insan mı taşır? Sen rüya görmüşsün” demişler. Ama günlerden bir gün Hermiyas’ın döndüğünü herkes duymuş. Kumsala koşmuşlar. Hermiyas ve yunus balığı kumsalda yan yana yatıyorlarmış birlikte. Yaşlı bir Güllük’lü topluluğa şöyle demiş; “Şu gördüğünüz üzerinde iyi düşünün.İşte dostluk budur.Oynaşırlarken birlikte,yüzgecinin boynunu kestiği Hermiyas’ın ölümü, bu yunusuda ölüme götürmüş. O dostunu hiçbir koşulda terk etmemiş. Yaşamda da, ölümde de birlikte olmayı yeğlemiş” Durumdan etkilenen o devrin Güllüklüler’i, Hermiyas’la yunusun altından yontusunu yaptırmışlar. Sikkelerini de kazımışlar. Onları ölümsüzleştirmişler. Bugün Selçuk Müzesinde teşhir edilen yontu”heykelcik bu anının simgesidir. Hermiyas ve Yunus balığının bu efsanesi bana, Yunus peygamberin yunus balığının içinde geçirdiği kırk günlük efsaneyi hatırlattı. Yunus balıklarının insanlarla dostluğu binlerce yıl önce yaşanmış ve efsanelere konu olmuştur. Bodrum ‘dan Selam ve sevgiler…