‘’ Ülkemizin geçtiğimiz 14 yılda yaşadığı büyük dönüşümün en zayıf halkalarını ne yazık ki eğitim ve kültür oluşturuyor. Bu konularda hayal ettiğim düzeylere ulaşamamış olmamızdan fevkalade müteessirim. Bu bir özeleştiridir ama gerçektir. ‘’ Cumhurbaşkanımızın ağzından dökülen bu sözlere katılmamak mümkün mü? Teknolojik, ekonomik gelişmeler ve imar alanlarında yapılan yenilenmeler, yollar, köprüler, tüneller vb gelişmeler modern yaşamın vazgeçilmezleridir. Bu işlerin büyük başarı ile yapılması takdire şayandır. İnsan yaşamının gerçek manada mutlu ve huzurlu olması için bunların yanında bilime sanata ve kültürel gelişmelere ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaçların karşılanması da o kadar kolay işler değildir. Kolay olsaydı zaten 14 yılda yapılırdı. Bu alanda başarılı olunabilmesi için her şeyden önce eğitim alanında gerçek reformlara ihtiyaç vardır. Yıllardır göreve gelen her eğitim bakanının ilk işi sistemi değiştirmek olmuştur. Milli eğitim sistemi yıllardır değişen uygulamalara ayak uydurmaya çalışmaktan bitap düşmüş haldedir. Uygulamaya sokulan sistem daha yerine oturmadan yeni bir sisteme geçme milli eğitimi karmaşıklaştırmıştır. Sistem göreve gelen bakanla değişiklik göstermeyecek uzun soluklu bir devlet politikasına bağlanarak çözüme kavuşturulmalıdır. Görev başına gelen hükümet ve bakan değişikliği bu devlet politikasını uygulamasını sürdürmesi ve takipçisi olması ile meyve verebilir. Bu işin milli devlet politikası haline gelmesi de ancak bilimsel metotların hakim kılınması ile olabilir. Konuya ideolojik yaklaşmak sistemi yap boz çıkmazına sokmaktadır.

Bu ülkenin bir ferdi olarak Milli Eğitim sisteminin düzgün bir raya oturmasını ve bu ray sisteminin çağdaş, medeni ülkelerle aynı güzergahta yürümesini istemek en büyük dileklerimden biridir. Bizi ulus olarak refaha ve huzura çıkaracak tek yol Milli Eğitim sisteminden geçmektedir. İlk önce çocuklarımızı emanet edeceğimiz öğretmenlerimizi aydınlatalım, onlar da çocuklarımızı aydın birer fert haline getirmek için çalışsınlar. İyi eğitim almış aydın çocuklarımız bilimde ve sanatta bizim yüzümüzü ağartacaklardır.

İstediğimiz kadar modern binalar inşa edelim, kültür sanat merkezleri kuralım içinde bilimsel, kültürel ve sanatsal çalışma yapacak insanlarımız varsa bu binalar işlev görecektir. Bilim alanında, sanat alanında dünya genelinde kabul görecek insanların yetişmesi dünden bugüne olmuyor. Uzun ve meşakkatli çalışmalar sonucunda bu konularda mesafe alınmaktadır. Binaların inşasında çok önce insan inşası için çalışılması gerekir. Bu insanların yetişmesi de bir kişinin hayalleri ve düşünceleri doğrultusunda değil toplum olarak ortaya koyacağımız ortak akılla şekillenmelidir. Tek kişinin oluşturduğu sistemler yine tek kişi tarafından değiştirildiğinden kalıcı olamamaktadır. Her insanın hayalleri ve hedefleri vardır olması da lazımdır. Hayallerin ve hedeflerin olmadığı yaşamlar boşa geçmiş yaşamlardır. Bütün gelişmeler kişilerin hayalleri ile başlar önemli olan bu kişisel hayal ve hedeflerin toplumsal hayal ve hedeflere dönüşmesidir.

Bu konu ile benzeştirdiğim bir konu da ormanlık alanlarla ilgili. Bir şekilde tahrip olmuş ormanlık alanların başka amaçlarla kullanıma açılıp yeni alanların ormana dönüştürülme çabaları çok emek çok zaman gerektiren uğraşlardır her zaman da netice alınmasının garantisi yoktur. Ekilen ağaçlar yeşerir boylanır ağaca da dönüşebilirler, fakat bu alanlar gerçek manada orman olur mu ? Orman olması için sadece ağaçların olması yeterli midir? Bilim ve sanatta da aynı şeyler söz konusudur. Binayı yapmakla Kültür Merkezi inşa etmekle kültür ve sanat olmuyor. Bilim ve sanatın olmadığı yerleşim yerleri de hiçbir zaman medeni yerleşim yerlerine dönüşmüyor. Tüm toplum olarak el ele verelim bilim ve sanatla uğraşan insanlarımıza sahip çıkalım, onlara en güzel imkanları sunup yaptıkları işin gelişimine katkı sunalım, aslında bu katkılar toplumun gelişime katkı sunmaktır.