Yaşamımızı kuşatan toplumsal değer yargıları, bazı durumlarda ayağımıza takılmış prangalar gibi bizleri kısıtlamaktadır. Modern yaşam tarzı insanları daha çok materyalist davranışlara sürüklemekte ve maddi kazanımlara yönelme eğilimleri manevi değerleri örseleyerek anlamsız kılmaktadır . İnsanların mutluluğunu sağlayacak manevi unsurlar önemsizleştikçe , maddiyatla sağlanan varlıklar da aslında insanları mutluluğa taşımaktan uzaklaştırır. Elimize geçirdiğimiz maddi varlıkların artışı, bazı manevi değerlerimizi desteklemiyorsa, mutsuzluk ve tatminsizlik duygularımızı güçlendirmektedir.

Tüketime yönelik yaşam tarzlarımız , trend, moda, kıskançlık, rekabet gibi özde içi boş kavramlarla kışkırtılarak daha fazla mal sahibi olmaya, daha fazla tüketmeye bizleri teşvik etmektedir. Daha fazla talepkar davranışlarımız da daha fazla üretimin dinamosu olmaktadır. Gereğinden fazla üretmek çevresel etkiler sebebiyle dünyanın daha hızlı kirlenmesine yol açmakta, kirlenen doğa da doğal afet olarak tepkisini bizlere göstermektedir.

Öz eleştiri yapabilsek, günlük yaşamımızda gerekenden ne kadar fazla tükettiğimizi görecek,

evimizde bulunan pek çok eşyanın ne kadar gereksiz ve fuzili olduğunun farkına varacağız. Gösteriş ve zaaflarımız bizleri fazla tüketim tutkunu bağımlılar haline getirmiştir.Emperyalist düzen içinde bir kısır dönğüye dönüşen yaşam tarzlarımız, bizim mutsuzluğumuzun temel sebeplerinden biridir. Materyalist yaşam tarzları insanları yalnızlaştırmakta , yalnızlaşan insanlar bencilleşmekte, bencilleşen insanlar da toplumsal huzursuzluğun ana unsurları olmaktadır.

Küresel huzursuzluk iki temel sebebinden biri yoksulluk, birisi de aşırı mal sahiplenmektir. Aşırı mal sahibi olmanın kestirme yolu sömürüden geçmektedir, sömürülenler de yoksulluğa itilmenin kaynağını sömürenlerden kaynaklandığını düşünerek bir tepki göstermektedirler. Aşırı mal sahiplenmek aslında geçici bir refah sağlıyor gibi görülse de kutuplaşmanın getirdiği nihai sonuçta marjinal unsurların hedefi haline sokuyor muhataplarını.

Bir arkadaş sohbetinde paylaştığımız bir olguyu sizlere de aktarmak istiyorum. Vahşi yaşam içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan maymunları avlamak için avcıların geliştirdiği bir mekanizma yukarıda anlatmak istediğim maldan vazgeçememe duygunun sonuçta nasıl bir kapana dönüştüğünü çok güzel anlatmaktadır.

Maymunlar iştahları ile anılan özel hayvanlardır , günlük dilimizde kullandığımız ‘’ Maymun iştahlı ‘’ deyimi haksız yere kullanılmamıştır. Maymunların bu davranış biçimini bilen avcılar içi boşaltılmış büyükçe bir hindistan cevizini sağlam bir bağ ile bir ağaca bağlarlar, üstünden ancak büzüştürülerek bir elin içine girebileceği kadar bir küçük yarık açarlar, hindistan cevizinin içine maymunların sevdiği bir yiyecek koyarlar. Maymun kokusunu aldığı yiyeceği almak için elini büzüştürerek hindistan cevizinin içine sokar ve yiyeceği avucunun içine alır. Yiyeceği avuçladığı için yumruk haline gelen elini o vaziyette cevizin küçük yarığından çıkaramaz. Artık eline geçirdiği yiyeceğin esiri olan maymun onu elinden bırakmayı hiçbir şekilde düşünmediğinden tuzağı kuran avcının eline düşmekten kurtulamaz.

Yaşamını sadece mal edinme üzerine inşa edenler de ‘’MAYMUN KAPANINA KISILMIŞ ‘’ gibidir. Kültürel , sanatsal ve manevi hazlardan uzak yaşamlar hem kendilerini hem de yakınlarını huzur ve mutluluktan uzaklaştırırlar.