‘’ Musıkinin insan yaşamı üzerindeki önemini anlayabilmek için musıkinin tarihsel sürecini iyi kavramak lazımdır. Günümüz ve yarımız için musıki konusunda oluşturacağımız politikaların doğruluğunun rotası geçmişin analizinden geçmektedir. Musıki İnsanoğlunun mutluluğu için en önemli malzemelerden biridir, bu malzemeyi doğru kullanarak bu hedefe ulaşabiliriz. Birkaç gündür sürdürdüğüm musıkinin tarihi hakkındaki yazı dizisinin belli bir amacı vardır. Yazıların okunabilir olması için fazla ayrıntıya girmeden ama tarihsel süreçleri de atlamadan sürdürme çabalarımı umarım hoş görürsünüz ’’ Kaldığım yerden devam ediyorum…

İlk çağ uygarlıkları içinde yer almış bütün medeniyetlerde musıki çok önemli dinsel bir işleve sahipti. Dinsel ayin ve törenler canlı müzik ortamı içinde gerçekleşmektedir. Tapınaklarda musıki mesleği ile yetişmiş din adamları görev yapmaktaydı. İlk çağ toplumları arasında yer alan Hitit, Mısır, Sümer ,Çin,Hindistan, İbrani,Eski Yunan ve Roma Medeniyetlerinde din ve musıki hep iç içe geçmişti. Musıkinin gelişmesi ve yaygınlaşmasında dini faktörler daima öne çıkmıştı. Musıki , bütün bu ilkçağ medeniyetlerinde, devlet merasimlerinde, düğün törenlerinde ve eğlence amacı ile insanlar tarafından kullanılmıştır.

Dikkat ederseniz binlerce yıl öncesi hüküm sürmüş bir çok devlet ve medeniyet tarih sahnesinden kayıp gittiği halde, musıki geleneği ve musıkinin işlevselliğinde günümüze kadar en ufak bir değişiklik olmamıştır . Sümer, Akad, Ur, Babil ve Asur devletlerinde bütün ihtişamı ile hüküm süren musıki icracıları ekseriyetle din adamlarıydı. Babiller, telli ve vurmalı çalgıların yanı sıra flüt ve Obua türünden çalgıları da kullanmaya başlamışlardır. Sümer ve Asurlular, müzikte kullanılan aralıklarla mevsimler arasında irtibat kurmuşlar, mesela; ilkbahar-sonbahar arasında 4’lü aralığına, ilkbahar-kış Aralığında 5’li, ilkbahar-yaz arasında 8’li aralığına eş saymışlardı.

Sümerlerde rahiplerin papiruslar üzerine yazdıkları tılsımlı ilahilerin varlığı, günümüz müzikologları ve bilim adamları tarafından bilinmektedir. Sümerlerde sanatsal gelişmelerin yanı sıra bilimsel gelişmeler daima ön planda olmuştur.Sümer ve Asur kabartmalarında Mısır çalgılarının yanı sıra santur benzeri çift değnekle çalınan bir çalgı ve bağlama türünde uzun saplı bir çalgının varlığı görülmektedir. Babiller, telli ve vurmalı çalgıların yanında blok fülüt ve obua türünden çalğıları da kullanmışlardır.

H. Hande DUYMUŞ FLORIOTI ‘nin ulaştığı Asur İmparatorluk dönemi kaynaklarından, Asur’da, yönetim kutlamalarının büyük ölçüde müzik eşliğinde yapıldığı ve müziğin erkek ve kadın müzisyenler tarafından üretildiği anlaşılmaktadır. Yazılı kaynaklar ve arkeolojik bulgular, söz konusu dönemde kadın müzisyenlerin, saray ve tapınaklarda çeşitli müzikal aktiviteleri gerçekleştirdiklerini açıkça göstermektedir. Bununla birlikte yazılı ve arkeolojik kaynaklarda, yerli olanlardan ziyade yabancı kadın müzisyenlerden bahsedilmesi ve sarayda sayılarının çok fazla olması dikkat çekicidir. Dolayısıyla saray personeli arasında kabul edilen müzisyen kadınlar, muhtemelen sarayda yaşamış ve maddi olarak saray tarafından desteklenmiş olmalıdırlar. Bununla birlikte tapınaklarla da ilişkili oldukları, çeşitli ritüellerde rahiplerle beraber rol oynadıkları anlaşılmaktadır.

Müzisyen kadınlar hakkında bilgi veren arkeolojik kaynaklar ise, Asur kraliyet saraylarında bulunan taş rölyefler ile dekoratif fildişi objelerdir. Prehistorik dönemlerden itibaren müzik ve dans, insanların kendilerini ifade ettikleri, kültürel, sosyal ve dinȋ bir davranış biçimi olarak gelişme göstermiştir.

Eski Yakındoğu toplumları arasında önem arz eden Eski Mezopotamya toplumlarına ait birçok metin, müziğin Mezopotamya insanının yaşamındaki önemine işaret eden bilgiler içermektedir. Kısacası musıkinini önemine, binlerce yıl önce yaşamış medeniyetler bile vakıf olmuşlardır.