1884 yılında İstanbul’da doğan Musa Süreyya , ilk tahsilini Üsküdar Merkez Rüştiyesi, orta tahsilini Üsküdar İdadisinde tamamladı . Musıki ile alakası çocuk yaşlarda başladı. Babası dönemin büyük üstadı Griftzen Asım beydir. Babası oğlunda gördüğü büyük yeteneği fark eder ve Musa Süreyya’nın musıki eğitimi ile bizzat ilgilenir.
İcrası zor olan Grift’i çalmayı ve iyi bir icracı olmayı başaran Musa Süreyya, babasının yakın dostları olan devrin meşhur üstatları Yusuf Paşa, Hacı Arif Bey, Zekai Dede, Ahmet Efendi, Bolahenhk Nuri Bey, Aziz Efendi ile yapılan musıki meclislerinde babasının yanında bulunarak bu toplantılardan feyz aldı. Bu sayede Klasik müziğimizin en önemli eserlerini ve meşhur olmuş bütün şarkılarını bu büyük üstatlardan dinleme fırsatını buldu.
Eski musıki üstatlarının pek çoğu nota bilmezlerdi , eserleri meşk sistemi içinde kulaktan kulağa , ustanan çıraya metodu ile öğretirken , eskilerin ‘’Femmi Muhsin ‘’ ( düzgün ve temiz bir ağızla okumak ) dedikleri hassaya büyük önem verirlerdi.

Musa Süreyya bey, eski ustalardan hem eski usulle Türk musıkisini, hem de batı musıkisini ve notayı çok iyi derecede öğrendi. Bu sebeple musıkimizin ustaları onu, son yüzyılın klasık bilgi ve görgüsü en yüksek ve en zengin olanıdır diye tarif etmişlerdir. 1908 yılında devlet tarafından musıki tahsili için Almanya’ya gönderilmiştir. Berlin’de Musıki Akademisinde beş yıl tahsil görerek eğitimini başarıyla tamamlamış ve memlekete dönmüştür. İstanbul Konservatuarının kuruluşuna ön ayak olmuş ve buranın ilk müdürü olarak görev yapmıştır. Yüzlerce , binlerce öğrenci yetiştirmiş ve bu vazifede 1931 yılına kadar hizmetini sürdürmüştür . Henüz genç sayılacak bir yaşata 1933 yılında kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiştir.

Musa Süreyya bey batı müziği tahsili yaptıktan sonra bile Türk Musıkisinden asla vazgeçmemiş ve yüzlerce besteye imza atmıştır. Grift , Ud, ve Piyanoyu mükemmel bir şekilde çaldığı ve musıki derslerini Piyano ile verdiği söylenmektedir. Musa Süreyya Bey, Milli müziğimizi batı tekniklerinden faydalanılarak geliştirilmesi yönünde aşırılığa kaçmadan hareket etmeye özen göstermiştir. Bestekar olarak bestelediği eserlerinde Türk Müziğinin ruhunu ve özünü kaybetmemeye çalışmıştır. ‘’ Sen sanki baharın gülüsün ‘’ isimli hüzzam bestesi repertuarımızın unutulmaz eserlerinden biri olarak her dönem tazeliğini korumaktadır.

Musa Süreyya Beyin en önemli besteleri arasında yer alan Mülkiye Marşı’nın güftecisi Cemal Edhem (Yeşil) Bey, 1921 mezunudur. 1918'de kaleme aldığı bu şiir için, o zamanki duygu ve düşüncelerini yıllar önce şöyle anlatmış:

"Mülkiye'nin 1918'de yeniden açılışı, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki Mütareke Yılları'nın ilk günlerine rastlar. Okul'a girdiğimizin altıncı ayına doğru yazdığım bu şiire, o kara günlerin gittikçe artarak yüreklerimizde yer eden acısı ve acılığı ister istemez sinecekti. Güftenin o zaman için aşırı iyimser görünüşünü de delikanlılık çağını yenilgiye karşı direnme gücüne ve aydınlık bir geleceğe özlem duygusuna verebiliriz."

Kuşatılmış, hırpalayıcı, horlayıcı günlerin yarattığı öfkeyle, taş gibi sessizleşmek yerine duyarlılaşan gençliğin başka bir dünya kurmaya hazır olduğunu dile getiren, coşku ve soyluluk ifadesi bu şiir, daha sonra değerli besteci Musa Süreyya Bey tarafından bestelendi. Musa Süreyya Bey’in değerli kardeşi Sayın Nihal Erkutun, Mülkiye Marşı'nın bestelendiği geceyi şöyle anlatmakta:

"Gayet iyi hatırlıyorum. Mütareke yıllarında bir gece, bir dostumuzun evinde ailece toplandığımız sırada, Marş'ın güftesini getirdiler. Ağabeyim, güfteyi okuyunca, çok duygulandı. Hemen kalktı; orada bulunan piyanonun başına geçip bu Marş'ı o gece besteledi..."