Musıkinin geçmişi ile ilgili araştırmalarda bulunan batılı müzikologlar , uzunca bir süre bu konu ile ilgili herhangi bir bulguya ulaşamadılar, 18. asırda yapılan bir kazıda Yunan musikisine ait bazı müzik notaları ele geçirdiler. Bu notalar ; Calliope, Nemesis ,Apollon adlarına bestelenmiş ilahilerdi. Bu üç ilahiden sonra 1894 yılında Yunanistan’ın Delf şehri harabelerinde iki nota daha keşfedildi. Bu tarihten sonra artık keşifler peş peşe gelmeye başladı.

İskenderiye’de bulunan Rum kilisesi harabelerinde Miladın 3.yüzyılına ait Papirus üzerine yazılmış musıki parçaları bulundu. Ardından Menderes nehri kıyılarında ‘’ Tralli ‘’ ve Elveyn ‘’ kasabaları (Sultanhisar ) civarında yapılan kazılarda ortaya çıkan bir mezar taşında eski dönemlere ait bir şarkının notası bulundu. Müzikologlar bu notaları deşifre edebilmek için yıllarca uğraştılar, onca mesai sonrası Yunan ve Mısır musıkileri üzerinde oluşan tereddütler kısmen kalsa bile, bir miktar aydınlatıcı bilgiye de böylece ulaşılmış oldu.

Kadim medeniyetlerin hüküm sürdüğü topraklarda yapılacak kazılar , zaman içinde bize musıkimizin geçmişi hakkında daha detaylı bilgiler sunacaktır. O keşiflerin yapılacağı tarihe kadar elimizde bulunan malumatla yetinmek zorunda kalacağız. İnsanlığın çok eski tarihlerine şahitlik eden buluntuların bize söylediği, 80.000 hatta 100.000 yıl öncesine ait basit ve ilkel çalgı parçaları bulunduğudur. İlk müzik kıvılcımlarının izleri Paleolitik çağın içinde kalmaktadır.

Bahsettiğim dönem, Orta Taş Çağıdır, yani İnsanların taşları yontmaya başladığı ,taşları kendilerini savunmak ve avlanmak için kullandıkları dönemlerdir. Bu dönemlerde insanlar basit aletler yapmaya başlamışlardı , mağara duvarlarına resimler çiziyorlardı. İlk sanat hareketlerinin başlangıcı sayılabilecek bu dönemlerde insanlar , ağaç kütüklerinden ilk davulları, kamışlardan ve hayvan kemiklerinden ilk düdük ve flütleri yapmayı keşfettiler. Zira uzak mesafelerde avlanan bireylerle haberleşme ihtiyaçlarını bu şekilde giderebileceklerdi. Davulların icadı sanırım gayri ihtiyari kendiliğinden gelişmiştir. Üflemeli çalgıların atası sayılabilecek kamış düdük ve flütlerin icadı da , rüzgarlı havalarda rüzgarın etkisi ile ucu kırık kamışların çıkardığı uğultu ve ıslık seslerinin insanoğluna verdiği esin ile olmuştur diye düşünüyorum.

Tarih öncesi uygarlığın gelişme sürecinde ,kültürel evrelerin en uzunu ( insanlık tarihinin % 99 ‘u ) ve Buzul Çağlarının kültürel karşılığı olan ; insanlığın ilk ortaya çıkışından M.Ö. 10.000 yıl öncesinde Neolitik Çağ’ın başlamasına kadar süren arkeolojik çağdır. Bu Çağ’ da insanlar çaytaşı, çakmaktaşı , hayvan kemikleri ve ağaç gibi doğal maddelerden besinleri pişirmeye ve ısınmaya başlamıştır. Mağara ve Kaya sığınakların duvarlarına resim çizme bu çağın en belirgin özellikleridir.

Tarih öncesi dönemlerin en önemli bilgi kaynakları, mağara ve kaya oyuntularına çizilmiş resimlerdir, resimlerden öğrendiğimiz kısıtlı bilgiler ilk toplu ve sosyal yaşamın bu çağlarda başlamış olduğudur. Bir de kazılarda ele geçen taş, kemik parçalarından yapılmış basit eşyalardan o günün insanlarının sosyal ve kültürel yaşamlarını tahmin etmeye çalışıyoruz.

İnsanoğlunun ilk ortaya çıktığı Afrika kıtasından göç etmeye başlayarak değişik bölgelerde medeniyetler oluşturması ve kurulan medeniyetler içinde Mısır ve Yunan medeniyetlerinde ilk musıki belgelerine ulaşılması sebebiyle, musıkinin ayak izlerini ,bu medeniyetleri takip ederek sürdüreceğim.