Türk Müziğimizin temel taşlarından biri olan Rahmi bey, 1865 yılında İstanbul’da doğdu. Yaşamını sürdürdüğü muhit, edebiyatımızın ve musıkimizin üstatları ile kuşatılmış olması sebebiyle , bu yolda yürümüş ve istidadını geliştirerek kemale erdirmiştir. Eğitimini sürdürürken bir yandan da musıki derslerini sürdürmüş Mülkiye’den genç denecek yaşta mezun olarak memuriyete başlamıştır. Başarılı meslek çalışması neticesinde Şurayı Devlet Üyeliğine kadar yükselmiştir. Fakat otuz yıllık hizmetleri sonucu bu müesseseden kadro dışı bırakılmıştır ve bu olay hassas bünyesinde büyük tahribat yaratmıştır.

Darülelhan ( Konservatuar ) Müdürlüğü ve Vefa Lisesinde Edebiyat öğretmenliği yaptığı dönemlerde çok güzide talebeler yetiştirerek musikimize katkı sağlamıştır. Kırka yakın birbirinden güzel klasik şarkı bestelemiş ve bu şarkılar repertuarımızın en nadide eserleri arasında layık olduğu yeri almıştır. Ney icrasının yanında sesinin ve okuyuş tarzının çok güzel olduğu söylenmektedir.

Rahmi Bey gençlik yıllarında Edebiyat-ı Cedidecilerin toplantılarına düzenli olarak katılır ve bu toplantılarda, dönemin büyük üstatları olan Recaizade Ekrem Bey, Abdülhak Hamid Bey ve Tevfik Fikret’ten edebi yönden feyz alır. Bestelediği eserlerin pek çoğunu bu üstatların güftelerinden bestelemiştir. Çok şiddetli edebi tartışmaların yapıldığı bu ciddi toplantılarda sadece bir dinleyici olarak katılan Rahmi Bey , tartışmaların dozunun çok arttığı anlarda ceketinin iç cebinden gizlice çıkardığı ney’ini üflemeye başlayarak tartışmaların tansiyonunu düşürmeyi başarır , ortama huzur ve sükûnetin gelmesine vesile olurmuş.

Dikkat ederseniz tarihimizin en önemli edebiyatçılarının bulunduğu bir ortamda tartışmaların sonlandırılması ve ortamın yatıştırılmasında müzik adeta kurtarıcı bir unsur olmaktadır. Musıkinin şifa veren yönleri sadece sağlık sorunu olanlarda değil, herkes için etkilidir demek doğru olacaktır.

Rahmi beyin hassas ruhunun yansımalarını bestelediği eserlerinde gözlemek mümkündür. Çok sevdiği Bestekar Şevki Beyin vefatı sonrası ona ithafen bestelemiş olduğu Beyati makamındaki Ağı Aksak usulündeki ‘’ Gül hazin sümbül perişan bağzarın şevki yok ‘’ eseri ve Nihavent makamındaki , ‘’ Süzüp süzüp de ey Melek ‘’ isimli eserleri bu hissiyatını en güzel şekilde yansıtan sadece iki şarkıdır.

İstanbul’un işgali sırasında Darülelhan’ın kapatılması sonucu açıkta kaldığı için büyük maddi sıkıntılara düşmüştür ve ömrünün bu son dönemlerinde yokluk çekmiştir. İşgal son bulunca tekrar açılan Darülelhan’ın müdürlük görevi kendisine değil de Musa Süreyya Bey’e tevdi edilince de moral yönünden büyük çöküntü yaşar ve bu üzüntü neticesinde 29 Nisan 1924 yılında geçirdi kalp krizi ile yaşamı son bulur.

Musıkimizin Cumhuriyet öncesi döneminin bestecilerinden olan Hacı Arif Bey, Tamburi Cemil Bey, Şevki Bey, Rahmi Bey ve daha bir çok isim, şarkı formu eserlerin önemli bestekarları olarak tarihteki yerlerini almışlardır. Bu büyük üstatlarımızın izinden yürüyen bestekarlarımızı tanıtmaya daha sonraki yazılarımızda devam edeceğiz.