Tarih sahnesinde varlığını hissettiren ilk Türk Devletlerinden olan (M.Ö. 3.000 li yıllardan itibaren ) Batı Hun devleti ve Avar’lar da en yaygın din Şamanizm’di. Şaman rahipleri ellerine Def veya Davul alarak ayin yaparlardı . İcra ettikleri müziğin temposu ile ağır ve yavaş hareketlerle başladıkları ayini bir süre sonra hızlandırırlar ve sonunda düşüp bayılırlardı. O bayılma anlarında dünya dışı varlıklarla irtibata geçtiklerine inanılırdı. Üzerleri çeşitli simgeler ve sembolik takılarla süslü olan Şamanlara ‘’ TÜNGÜR ‘’ adı verilirdi.

Şifacılık ve büyücülük, müzik marifetiyle insanlar üzerinde etkili olmuştur. Şamanlar müzik yoluyla insanlar üzerinde ortak duygular oluşturmanın , heyecan yaratmanın, korkutmanın , insanları coşturmanın ve büyülemenin mümkün olduğunu anlayarak, müziği bu amaçlarına ulaşmak için kullanmışlardır. Sosyal yaşamın en üst mertebesinde bulunan Şaman rahipleri Türklerde ilk müzisyenler olarak kabul edilebilir. Büyük bir saygı ve kabul gören Şaman rahipleri, hem şifa hem dini telkin, hem de gelecekle ilgili kehanetlerde bulunarak toplum üzerinde etkili olmuşlardır . Şaman rahipleri , Kaan, Hakan veya devlet yöneticilerinin en yakınında bulunan itibarlı kişilerdi.

Türkler, savaşırken de müziğin askeri alanlarda da faydalı olduğunu keşfederek, müziğin asker üzerinde cesaretlendirici tesirini ve kahramanlığa sevk edici etkilerini ilk kullanan milletlerdendir. Hun’lular resmi adı ‘’ TUĞ ‘’ olan askeri saray mızıkalarında YARUĞ ( Zurna ) , BORGUY ( Boru ) , TÜMRÜK ( Kös- Büyük Davul ) , ÇANĞ ( Zil ) kullanmaktaydılar. ( Bu çalgılar günümüzde de kullanılmaktadır )

Hun ve Avar hanedanlıklarında en sevilen çalgının davul olduğunu yazan ünlü tarihçi Menandros, Hun’luların TÜMRÜK ( Davul ) eşliğinde sabahlara kadar halka oyunu oynadıklarını ve Romalıların Hun orduları ile her karşılaştıklarında, kalabalık Tümrük çalgılarının gök gürültüsüne benzer sesler çıkarmaları sebebiyle allak bullak olduklarını ve moral bozuntusuna uğradıklarını yazmaktadır.

Bizans İmparatoru II. Thedosius ‘un Atilla’ya elçi olarak yolladığı Priskos Rhetor’da . Atilla’nın sarayında verdiği ziyafette iki ozanın kopuz çalarak kahramanlık ve zafer şarkıları söylediğini anlatır.

Selçuklu ve Osmanlı dönemi kullanılmış olan Nevbet ve Mehteran geleneğinin , günümüzde hala devam eden Halay , Horon ve aşık geleneğinin tarihsel köklerinin nereden geldiğini çok aşikar bir şekilde göstermektedir. Türklerin Orta Asya’dan dünyanın çeşitli bölgelerine doğru iklimsel kaynaklı yayılışları, musıki geleneklerini Orta Doğu, Arabistan, Afrika, Anadolu ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerine taşımıştır.

Macaristan’da Janos- Hida’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan bir Avar mezarında Turna Kuşu kemiğinden yapılmış Çifte Kaval bulunmuştur , bu kaval en eski Türk sazlarından biridir. Bu saz Macarların ( Hungar ) Hunlarla akrabalığını kanıtlayacak önemli bir belge niteliğindedir.

Göktürklerle Uygurların gözde sazı, (Lavta türü çalgıların atası sayılan 2 ve 4 telli ) Kopuz’dur. Bu sazın Çince adı Hyupu , Macar’ca adı Koboz ‘dur. Tahtadan yapılma avuç içinde çarparak çalınan Çalpara sazı Kore dilinde Tjapara olarak adlandırılır. Kopuz ve Çalpara Türklerin en eski sazlarından biridir.

Tanışmaktan büyük mutluluk duyduğum ve yakın bir geçmişte aramızdan ayrılıp ( 28 Haziran 2000) ebediyete göç eden Udi bestekar Cinuçen TANRIKORUR’ un hatıralarından da faydalandığım Türk Müziği tarihi hakkında anlatılacak daha çok konu var. Çok eski bir medeniyetin içinde doğup gelişen

ve dünyaya yayılan Türk Müziğinin varlığı bizim için en önemli kültür hazinesidir. Bu kültürümüzün günümüze kadar ulaşan serüveni diğer yazılarımızın konusunu oluşturacaktır.