Belirlediğimiz ve geceyi geçirmeye niyetlendiğimiz tepeye arazi arabası ile tırmanırken Gökhan'a ve abime dönüp 'şurada bir duralım da karşı kayalıkları bir seyredeyim' diyorum. Birkaç resim çekiyorum. Gökhan haklı olarak acele etmekten yana... 'Abi' diyor, 'bir an önce oraya varıp çadırı kurmamız lazım, görüyorsun akşam yaklaşmakta!' Tebessüm edip haklısın anlamında başımı sallıyorum. Zira gölgelerimiz uzuyor ve kuytu derelerde yıkanıyor şu anda... Şair de diyor ya.: 'Güneşin batmasına yakın saatlerde, yukanırdı gölgesi kuytu bir derede!' Vakit ikindiyi geçmekte. Bu ıssız dağ başında ve kartal yuvasında geceleme niyetindeyiz. Belki de bu bir macera, ama içimdeki heyecan ve korkuyu onlara hissettirmemeye çalışıyorum.

            Hani 'karanlıkta ıslık çalmak' diye bir deyim vardır ya... Belki de onlar da aynı duyguyu bana hissettirmemeye çalışıyordur.  Topu topu üç kişiyiz... İçimden de şöyle diyorum: 'Hep ciddi işlerle mi uğraşacağım. Biraz da içimdeki çocuksu duyguları harekete geçireyim...Adrenalinim yükselsin...Böyle giderse mekanik bir yaratık olup çıkacağız...Biraz da kendime yaşayayım... Şehrin  gürültüsünden uzak kalıp kafamı boşaltayım...ne telefon isterim, ne de televizyon...Zaten bu ıssız dağ başında telefon da tam çekmiyor. İyi ki de çekmiyor!'

            Tepeye Gökhan'ın arazi arabası ile çıkınca uzaktaki tek çamı işaret ediyorum.. 'Şu ağacın altına kuralım çadırları' diyorum ve mutabık kalıyoruz. İkimiz çadırları kurmaya çalışırken abim de mangalı hazırlamakla meşgul. Acemisiyim çadır kurmanın. Bir ara  başımı kaldırıp soruyorum: 'Buranın rakımı tahminen kaçtır?' Cevap veriliyor: 'İkibin beşyüz metre!' Elbette burası Allahuekber  Dağları.  Kışın burada tipi eksik olmaz. Burada Osmanlı-Rus savaşları da yapılmış. Rahmetli ninem anlatırdı: 'Taşbaşı'na Rus gavuru kurdu petrosu, bastı bılıngayı!'

           ' Biliyor musunuz' diyorum, 'mangal yaptığımızda et kokusu ayıları buraya çekebilir. Çünkü ikibin metreden et kokusu aldıklarını biliyorum!' Gökhan beni rahatlatıyor: 'Abi rahat ol, kaçırmak için gereken tedbiri aldım!' Gökhan'ın göz işareti ile gösterdiği noktaya bakınca o aleti görüyorum ve rahat bir nefes alıyorum. Zira buraları Milli Park ve yıllardır boz ayılar koruma altında ve sayıları da haylice artmış. Daha iki gün önce Afgan asıllı çobanlara saldırmışlar ayılar. 'Yanında palakları olunca saldırganlaşır ayı. Bu bir koruma refleksi' deniyor.

            Neyse... Biz çadırları kurarken abim de ateşi hazırlamış ve etler pişmeye başlamış. 'Gece ayı gelirse ben hemen arabaya kaçarım!' diyorum..Gülüşmeler... Etler pişiyor ve yemeye başlayınca da karanlık çöküyor. O ne sessizlik! Bulunduğumuz mevki bir masadağ. Etrafımız doksan dereceeğimli kayalıklarla çevrili. Buraya o yüzden 'Taşbaşı' deniliyor. Etraftaki kırmıtlarda kartallar yuva yapıyor. Keklik de oldukça fazla. Orman biraz ileride. Aşağı vadiden esen çayın sesini hafifçe duyabiliyoruz. Arada ormandan gelen tiz seslere kulak kabartıyorum. Gökhan açıklama yapıyor. 'Abi bu tilki sesi..Sancılanınca bu sesi çıkarır!'

            Gecenin ilerleyen saatlerine kadar doğanın sesini dinliyoruz. Ayışığı ve sessizlik. İnsana ilham veriyor... Şairlik yönüm olsaydı şiir yazabilirdim. Arada bir ateşin başından kalkıp yirmi otuz metre yürüyüp hızla geri dönüyorum. Ya bir ayı ile karşılaşırsam korkusu galip geliyor.

            Nihayet göz kapaklarımıza söz dinletemiyoruz ve çadıra çekiliyoruz. Ah şu korku ve arkasından gelen vesvese! İçimi kemiriyor. Biraz uykuya dalmıştım ki bir ses duyuyorum ve uyandırıyorum onları... Tedbiri alıp çadırdan başımızı çıkarınca karanlıkta parlayan gözler karşısında irkiliyor ve ürperiyoruz! El fenerini tutunca ayı ve üç yavrusunun bizden takriben yirmi otuz metre ötede olduğunu görüyoruz. 'Pat pat' sesini duyunca hızla kaçıp uzaklaşıyorlar ve rahatlıyoruz. 'Ucuz atlattık!' diyorum ve gülüyoruz.

            Derin bir uykuya dalıyoruz. Kuş sesleri ile uyanıyoruz... Kahvaltıdan sonra yine içimdeki çocuğu harekete geçiriyorum..'Çocukluğumda kayadan aşağı taş yuvarlayıp kahkaha ile gülerdik' diyorum ve öyle de yapıyorum..Taş aşağıya çarpınca karşıki kayaklardan yankı geliyor..Bu bir nostalji..Kime ne!...