Dünün devamı..

TÜMATA olarak yaptığınız etkinliklerinizden biraz bahseder misiniz?

Etkinliklerimizin birçok konusu var. Bunlardan biri, konserlerimiz. Aşağı yukarı 1980 yılından bu yana ‘Dostluk Köprüsü’ adı altında Avrupa ile Türkiye arasında çeşitli konser faaliyetlerimiz oldu ve devam ediyor Almanya ağırlıklı. Sonra üç senedir devam ettirmeye çalıştığımız bir başka çalışmamız var ‘Işığın Sesi’ konserleri. Bunu Mayıs ayında Türkiye’de gerçekleştirdik İstanbul, Ankara, İzmir ve Manisa’da. Bu faaliyete Türkiye, Avusturya, Almanya, İsviçre, İspanya, Amerika, İran, Moğolistan olmak üzere 8 ülkeden sanatçılar katıldı. 42 kişi sahne aldık, bu programında bir temel felsefesi var, Niye ‘ışığın sesi’; Skolastik dönemi düşündüğümüz zaman özellikle Avrupa’da Orta Çağ dönemi, bu dönemde insan hakları fevkalade kısıtlı ve birazcık sanata, iç âleme ait bilgiler oraya çıkmaya kalksa engizisyon devreye giriyor ve bu skolastik dönem, Rönesans ve reformlarla ışığa ulaşıyor. O zamandan bugüne gelen, yaşayan ve ya saklı kalan repertuar örnekleri var. Aynı zamanda Doğu’da da Hacı Bektaş-ı Veli gibi, Hz. Mevlana gibi, Şems-i Tebrizi gibi büyük gönül insanları Anadolu’ya bir müzik türü taşıyorlar. Bu müzik türlerinde de insanlık duyguları var, kardeşlik, dostluk, barış duyguları var. Bu duygular zaman içinde tekniğin ve pragmatik yaşayış sisteminin yaygınlaşmasıyla törpülendi, geri plana düştü. Günümüz parçalarının konu aldığı konulardan daha yüksek değerler var. Bunlar nereye gitti? Bunlar ihmal edildiği için insanlık problem içine düşüyor. Dolayısıyla hastalıklar başlıyor, volümler yükseliyor ve müzik şifa verici olmaktan çıkıp agresifliğe hazırlayan bir toksik madde haline geliyor. Bunu gidermek için ve en azından bunun alternatifi olduğunu göstermek için bu ışıklı dönemlerde icra edilen aletler, ışıklı dönemlerde icra edilen repertuarlar gibi bilgileri toplayarak bu faaliyeti başlattık. İki sene önce Münih’te başladık, 23 sanatçı katıldı. Geçen sene Türkiye’de yaptık, bu sene de inşallah Ekim ayında Avusturya’da, sonra İsviçre ve İspanya olarak devam edecek. Ayrıca çok önemli bir çalışma daha var, aşağı yukarı 13-14 sene önce İsviçre’de Zürih’te başladı, 3 gün 3 gece sema programı yaptık. Onunda tarihçesine dair kısa bilgi vereyim, çok önemli çünkü… Hz. Mevlana semayı aktif hale getirmiş bir kişidir, başlatan değil çünkü bazı kaynaklara göre ilk defa Hz. Peygamber sema yapmıştır. Buna ait ciddi bilgiler var fakat bundan bahsedilmiyor maalesef, bizde kaynağı var. Hz. Mevlana’nın zamanında yapılan sema, coşkuya dayalı bir semadır. 300 sene sonra Adil Çelebi isminde bir zat, bir meditasyon halinde bugünkü semayı algılamış ve değiştirmiş. Bugünkü sema 35-40 dakikaya sığan bir hale gelmiş. Hz. Mevlana’ya ait sema bilgilerini aldığımız bir kitap var. Bunların ışığı altında baktığımızda Hz. Mevlana’nın sayısız 3 gün 3 gece, sayısız 7 gün 7 gece, bir defa 16 gün 16 gece, üç defa 40 gün 40 gece sema yaptığı görülmüştür. 800-900 yıldır bu bilgiler yalanlanmadı. Az önce dediğim gibi Hz. Mevlana’nın yaptığı gibi biz de 3 gün 3 gece sema yaptık. Müzisyenler değişti müzik durmadı, semazenler değişti sema durmadı, zâkirler değişti zikir durmadı. Hz. Mevlana tek başına yapıyordu biz 40 kişi yaptık. Daha sonra bunlardan cesaret alarak, o günden bu güne 26 defa 3 gün 3 gece, 5 defa 5 gün 5 gece, 7 defa 7 gün 7 gece, 3 defa 40 gün 40 gece ve iki sene önce 66 gün 66 gece sema yaptık. Uzun semaların yapıldığı yer Yalova Gökçedere Termal Mehmet Rasim Mutlu Kültür Merkezi, orası buna müsait 60-70 kişinin sema yapabileceği bir alan var. Bu sene de 16 Mayıs-23 Ağustos tarihleri arasında hedef 99 gün 99 gece sema yapmak.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Galata Kulesi, Beyazıt Kulesi, Kız Kulesi… İstanbul’un üç kulesi var. Kuledibi dendiğinde, bir yüksekliğin zemini anlaşılıyor. Bir Türk atasözü vardır, “Mum dibine ışık vermez,” diye fakat görüyorum ki sizin kulenizin dibinde ışık var. Onun için size iyi şanslar diliyorum, hizmetlerinizin huzur verici ve insanlığa mutluluk verici olmasını diliyorum

Dünya’da çok çok zaman içerisinde daha fazla itibar görebilir ve Devlet desteği olursa böyle bir çalışma Türk’ün patenti gibi bambaşka bir yol açar.

Türkiye’de icra edilen günümüz Türk müziğiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bir kere bu özel televizyon kanallarının ortaya çıkmasıyla eski klasik, güzel müzik dinleme şansımız kalmadı. Anca özel konserlerle takip edilebilecek unsurlar fakat herkes televizyona rağbet ettiği için özel konserleri eskisi gibi düzenleyen insanlar azaldı. Dolayısıyla Türk insanı bu güzelliklerden mahrum kalma tehlikesi içerisinde.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Galata Kulesi, Beyazıt Kulesi, Kız Kulesi… İstanbul’un üç kulesi var. Kuledibi dendiğinde, bir yüksekliğin zemini anlaşılıyor. Bir Türk atasözü vardır, “Mum dibine ışık vermez,” diye fakat görüyorum ki sizin kulenizin dibinde ışık var. Onun için size iyi şanslar diliyorum, hizmetlerinizin huzur verici ve insanlığa mutluluk verici olmasını diliyorum.

Çok kıymetli hocamız Doç.Dr.Rahmi Oruç GÜVENÇ‘e sonsuz sevgi ve saygılarımla yüce mevladan rahmet diliyorum. Onun açmış olduğu kulvardan yürüyerek insanlığa hizmet etmek bizler içinde onur verici bir hizmet olacaktır.