İklim değişiklikleri sebebiyle Orta Asya’dan çıkarak değişik coğrafyalara yayılan Türk boyları, musıki ve kültür geleneklerini gittikleri yerlere taşımışlar ve gittikleri bölgeleri kültürel yönden zenginleştirmişlerdir. Orta Asya’da kalıp hayat ve medeniyetlerini sürdüren boylar da bulundukları bölgeden çevre bölgelere bu kültürlerini transfer etmişlerdir.

Çin bölgelerinde kalmış ve yaşamlarını buralarda sürdüren eski Türklerin yaşamlarını ortaya koyan kazılar gerçekleştirilmiştir. Bu kazılar sonucunda asırlarca zamandır toprak altında kalmış eski yapılar gün ışığına çıkarılmıştır. Bu yapıların duvarlarında bulunan fresklerden eski Türk sanatlarının pek kıymetli örnekleri bulunmuştur. Çeşitli Türk çalgılarının çeşitliliği ve çalgı çalan ve raks eden erkek ve kadın resimleri , sosyal yaşamın boyutlarını çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir .

Binlerce yıl öncesinin yaşam kültürü hakkında bilgi veren en önemli veriler, bu kazılarda elde edilmiştir. Harika ustalıkla tasvir edilmiş bu resimlerde genç ve pek güzel erkek ve kadın resimlerindeki çizimlerdeki zarafet hayret uyandıracak boyutlardadır. İnsan vücutlarını tüle bürünmüş giysiler içinde çizebilecek yetenekte ressamların varlığı, sanatsal yönden Türklerin ulaştığı seviyeyi göstermektedir. Bu resimlerde erkek çalgıcıların elinde kemence benzeri çalgıların bulunduğu görülmektedir. Türk çalgıları içinde Kopuz yanında değişik çalgıların da bu dönemlerde kullanıldığını anlaşılmaktadır. Milattan önceki dönemlerde Çin’ e inen Türkler , oraya musıki ve raks geleneklerini götürüp tanıtma olanağını bulmuşlardır.

Çin tarihi üzerinde önemli araştırmalar yapmış Amerikalı Dr. Wolfram Eberhard , 1927 yılında yazmış olduğu kitabında Çin sanatları üzerinde Türk etkilerini yazmış, bilhassa Çin musikisinin gelişmesinde o zamanki Türklerin tesirli olduğunu belirtmiştir.

Hun Türklerinde saray büyüklerine musıki aletleri hediye etmek bir gelenek haline gelmişti. Hanlar birbirlerine verdikleri hediyeler arasında bilhassa musıki çalgıları başlıca yeri tutmaktadır. Günümüzde de bu gelen Türk Cumhuriyetlerinde sürmektedir. Buraları ziyaret eden devlet büyüklerine halen geleneksel Türk çalgıları hediye olarak sunulmaktadır. Türklerin yabancı ülkelerle ilişkilerinde de aynı etkiler gözlenmektedir. Hun imparatoru Atilla’nın Burgondiya kralına çalgı çalan ve şarkı söyleyen bir musıki heyeti gönderdiği bilinmektedir. Türklerin musikiye çok önem verdikleri, Türk erkeklerinin Hiyuppu diye telaffuz edilen bir çalgıyı büyük bir ustalıkla icra ettiklerini Çin kökenli kaynaklar söylemektedir. Çin’li tarihçiler, Türklerin musikiye olan bağlılıklarını belirten yazılarında seyahatlere çıktıklarında bile Türklerin çalgılarını beraber dolaştırdıklarından bahsetmişlerdir.

Uygur Türklerinde kopuz çalan sanatkarlara çok önem verildiği ve Karadeniz kıyılarından Moldovya taraflarını işgal etmiş Uygurlar tarafından bu çalgının bu bölgelere taşındığı bilinmektedir. Türkistan ‘a seyahat eden ecnebi seyyahlar , Batu ve Mengü saraylarında çeşitli musıki aletleri ile icra edilen musıki fasıllarından bahsetmişlerdir ve bu bahislerinde şarkı söylenirken ve saz çalınırken Batu Hanının ve davetlilerin oturarak musikiye karşı büyük saygı gösterdiklerini yazmışlardır.

Seyyah Marco Polo, Moğol ordusunda askerler arasında muharebeye girişilmeden önce hücum emri verilmesi beklenirken, şarkılar söylendiği ve çalgılar çalındığını ve bunun bir gelenek olarak sürdürüldüğünü yazmıştır.

Asya’da yaşayan çeşitli Türk kollarından Kırgız, Altay, Teleut, Sagay, Baraba , Kaç, Kazak, Özbek, Karayin Türklerinin dillerinde Türk çalgılarının isimlerine ait kelimeler bulunduğu , bilim insanlarının yaptığı araştırmalarda tespit edilmiştir.

Rus bilim adamları, bugün yaşayan Türk kollarının hayat ve adetlerine , dillerine ve ananelerine dair önemli araştırmalar yapmışlar ve bu araştırmalar yayınlanmıştır. Bu araştırmaların içinde Türk Musıkisi mevzuunda çok kıymetli bilgiler verilmiştir.

Binlerce yılda oluşmuş Türk müziğimiz, milli kültürümüzün ana damarını oluşturmaktadır. Türklerde Musıki yazı serimize yarın devam edeceğim.