Kıbrıs’lı Menteşoğulları’ndan Bahattin Efendi ve Nevber hanımın oğlu olan Ahmet Rasim, 1864 yılında İstanbul’da doğdu. Nevber hanım , Ahmet Rasim’e hamileyken Bahattin efendi evi terk eder. Annesinin himayesinde büyük zorluklarla tahsiline devam eden Ahmet Rasim Darüşşafaka’dan mezun olarak çalışma hayatına atılır. Darüşşafaka’da okurken zekası ve çalışkanlığı ile öğretmenlerinin takdir ve sevgisini kazanan Ahmet Rasim bu dönemlerde Zekai Dede’den musıki dersleri almaya başlar.

Darüşşafaka’yı birincilikle bitirip mezun olur ve Posta ve Telgraf Nezareti Kalemine memur olarak tayin edilir. İş yaşamının yanında düzenli olarak Yenikapı Mevlevihanesine devam ederek musıki yaşamını sürdürür. Ahmet Mithat efendinin teşviki ile gazeteciliğe başlayarak Babıali’nin önemli kalemlerinden biri olur. Gazeteciliğin yanında edebi ve tarihi eserler yazmış ve Fransızca’dan tercümeler yapmıştır. Kısa bir süre öğretmenlik yaptı. 2. Meşrutiyet’ten sonra Hüseyin Rahmi Gürpınar ile birlikte ‘’ Boşboğaz’’ isimli bir mizah dergisi çıkardı. Ceride-i Havadis , Tasvir-i Efkar, Yenigün, Akşam, Vakit, Cumhuriyet gibi gazetelerde yazarlık yaptı. Suriye, Sofya ve Romanya’da muhabir olarak görev yaptı.

Yaşadığı dönemin güçlü akımı Sevet-i Fünun içinde yer almadı, daha ziyade ustası Ahmet Mithat efendinin izinden gitti. Muallim Naci’nin etkisindeki şiirlerini ‘’ Leyla Feride ‘’ mahlası ile Musavver Malumat dergisinde yayınlattı. Dönemin tüm edebiyat ve siyasi tartışmalarından uzak durmaya dikkat etti. Benimsediği gerçekçi- gözlemci çizgide yazılarını sürdürdü. Kısa yalın, güncel deyimlere dayalı arı bir İstanbul Türkçesi ile yazılarını yazdı. Musıki dışında ,yazdığı romanlar, hikayeler, haritalı Osmanlı tarihi, okul ders kitapları, şehir mektupları ve çeşitli konular hakkında yazmış olduğu makaleleri ile edebiyat dünyamıza önemli katkılar sunmuştur.

Zarif , efendi bir kişiliğe sahip Ahmet Rasim , çeşitli görevlerde çalışırken bir yandan da gece yaşamının müdavimlerinin olduğu ortamlarda bulunarak kendisi gibi yazar ve bestecilerle yakın dostluklar kurmuştur. Bestelemiş olduğu eserlerin büyük bir kısmını bu ortamlarda meydana getirmiştir. Döneminin en ünlü bestekarı Şevki Bey’le yakınlığı karşılıklı olarak önemli eserlerin vücuda gelmesine vesile olmuştur. 20 değişik makamda 60 civarında çok kıymetli besteye imza atarak musıki tarihimize adını altın harflerle yazdırmıştır. Bestelediği eserlerin pek çoğunun güftesini kendi yazdı. Ne yazık ki 60 bestesinin ancak 40 kadarı günümüze kadar ulaşabildi. Bu eserlerin içinde Uşşak makamındaki beste ‘’ Bu akşam gün batarken gel , aman geç kalma erken gel ‘’ en tanınmış eserlerinden sadece birisidir.

1927 yılında İstanbul Mebusu seçildi. Bu tarihten sonra sağlık sorunları yaşamaya başladı, 27 Eylül 1932 tarihinde vefat etti. Cenazesi Heybeli Ada Mezarlığına defnedildi.