Konfüçyüs’e sormuşlar; “Bir ülkenin başına geçseniz, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Büyük filozof bu soruyu şöyle yanıtlamış; “Hiç kuşku duymadan dili gözden geçirerek işe başlardım. Çünkü dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Böyle olunca, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür ortadan kalkarsa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, kargaşa başlar, şaşkınlık içindeki halk ne yapacağını, nereye gideceğini bilmez. İşte bunun içindir ki dil çok önemlidir.”

Alman Almanca, Fransız Fransızca, İngiliz İngilizce, Rus Rusça, Japon Japonca konuşur ve düşünür. Bunun için gelişmişler ve gelişmektedirler.

Osmanlı döneminde saray çevresinde %60 Arapça, %30 Farsça gerisi Türkçe olan, Osmanlıca denen uyduruk bir dil konuşulurdu. Aslında Osmanlıcayı birkaç bin medrese mezunu dışında halk anlamazdı. Osmanlı’nın gelişememesinin ve batmasının nedenlerinden birisi de budur.

Harf devriminin amacı sadece harflerin biçimini değiştirmekle kalmayacak, dil devrimini de sağlayacaktı.

Dil devrimi demek, Türk dilini yani anadilimizi yabancı sözcüklerden kurtarmak, onu saf ve temiz haliyle ortaya koymaktır.

Yüz yıl önce yazılanları bugünkü Türk çocukları okuyup anlayamıyorlar. Gerçi o günlerde de anlayanların sayısı binde birlerle ölçülürdü.

Bunun nedeni dilimize yabancı dillerin hücumuna izin vermemiz. İsmet İnönü bu konuda “Türk dili, sınırı dört bir taraftan açık kalmış bir yurda benziyor” demiş.

Dilde sadeleşmeye gidilirken, Türkçede karşılığı olan Arap ve Acem sözcüklerini bir yana atmak, batı dillerinden yeni sözcükler alırken de titiz davranmak esas alındı. Öz dilimizde bulamadıklarımızı yabancı dillerden almakta çekinmemeli, ancak ölçüyü de kaçırmamalı.

Türk Dil Kurumu’nun son yayınladığı Türkçe Sözlükte 100 binin üzerinde sözcük var. Türkçemiz bu kadar zengin. Zaman içinde başka dillerden kelimeler almışız, kendi hançeremize, vurgu ve uyuma göre Türkçeleştirmişiz. Biz de Fransızca ve Almanca başta olmak üzere başka dillere Türkçe kelimeler vermişiz. Örneğin Wilajet (vilayet), yaourt (yoğurt) gibi.

Günümüzde dil devrimine yeteri kadar önem veriliyor mu? Yazılı ve görsel yayınlara bakıldığında, kulak verildiğinde bu soruya evet demek zor.

Televizyona tivi, gösteriye şov veya performans demek moda. Geçende bir magazin programında vardı; “Sanatçı klip çekimi için start aldı.” Dizilerden bir alıntı; “üç gibi kafede buluşuruz.” “Okey”

Halkın bulduğu ve Türkçemize yerleşmiş o kadar hoş sözcükler var; buzdolabı, dolmuş, durak, bilgisayar gibi. Bunlara karşın Türkçesi dururken “kompitür” demek züppelik değil mi?