Hastalığının iyice ağırlaştığı son günleri.  Dolmabahçe’de hasta yatağında yatmakta. Odanın duvarında bir tablo. Ağaçlarının ön planda olduğu bir koru resmi. Gözü o manzaraya takılır ve yanındaki Sabiha Gökçen’ e sorar
-Nasıl etraf öyle güzel, öyle yeşil değil mi?

Gökçen;
-Evet paşam. Yeşiller sizin sevdiğiniz gibi. Ancak ağustos sıcağı biraz sarartıyor etrafı.

Atatürk;
-Doğanın bu mevsimde suya hasreti vardır. Gökten gelmeyen suyu insan eli götürmeli. Ağaçları, bitkileri, çiçekleri susuz bırakmamalı. Ah bir kere daha ormanlara gidebilseydim. Şöyle yeniden sağlıklı kalkıp kimsenin yardımını istemeden yürüyerek o saf ağaç denizinin yeşilliklerinde olabildiğine kadar dolaşabilseydim.

Yaşamı savaş meydanlarının ateş çemberlerinde, siyasi havanın en gergin ve ağır atmosferi altındaki meclislerde geçmiş mücadele adamının son arzusu: Yeşillik bir ortamda ağaçlar asında yaşamak ve orada son günlerini geçirmek.

Atatürk devam eder, birkaç basit isteği daha vardır.

-Evet, bir özlem duyuyorum, içimde büyük bir özlem var. Sevdiğim vatanımın bir köşesinde, şöyle ağaçların kapladığı, etrafın hatta ve hatta gökyüzünün bile görülmediği bir köşesinde planını kendimin çizeceği küçük mütevazı bir evim olsun istiyorum. Gideyim oraya, çiçeklerle uğraşayım, kuşlarla uğraşayım, ağaçlarla haşır neşir olayım. İnsanlar öldükleri zaman böyle ormanlıklar içine gömülmedir. Hiç olmazsa orada ağaçların serinliği ve koruyuculuğu altında rahat ederler. Bizim eski mezarlıklardaki selviler bu yüzden bir anlam ifade etmiyor mu?
Doğa sevgisinin bundan daha içten bir ifadesi olabilir mi? Ağaçlar içersinde küçük bir ev onu mutlu etmeye yetiyor. Bir e günümüzdeki ağaçları katlederek saraylar diken zihniyete bakın da aradaki farkı görün.

Bir tarafta ağustos sıcağında itkilerin suya olan gereksinimini dile getiren ve onlara suyu insan elinin götürmesi gerektiğine dikkat çeken ulu önder. Diğer yanda HES (Hidroelektrik Santralı) kuracağım diye Karadeniz’in Fırtına vadisinde doğanın bitkilere, ağaçlara sunduğu suyu kesen hatta can suyunu bile esirgeyen çıkarcı yeşil düşmanları. Hangisi daha çevreci?

Ankara’nın çorak topraklarında bitkileriyle hayvanlarıyla, tarımsal ürünleriyle örnek bir çiftlik kuran, yeşil alanlarını piknik yapmak için halka açanla, bunları yok edip yerine garip beton yığınları dikenin doğa sevgisi aynı olabilir mi?

İnsan sevgisinin çıkış noktası ağacıyla, çiçeğiyle tüm bitki ve canlıları ile işte o doğa sevgisidir. Eğer o yok olmuşsa insanlıkta ölmüş demektir.