Genelde ayrıntılara önem vermeyiz, üzerinde durmayız. Aslında derinlemesine bakıldığında küçümsenen noktalarda yaşamsal değerlerin öldüğü görülür. İşte bunlara güncel iki örnek:

Bilindiği üzere önümüzde Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli bir seçim var. İlk defa halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilecek. Üç aday var.
Seçimlerin hilesiz, dürüst ve adaylar açısından eşit koşullarda yapılması tüm demokrasilerde öngörülen husustur. En iddialı aday Recep Tayyip Erdoğan seçime başbakan olarak giriyor. Bu durumun haksız rekabet yaratacağı apaçık ortada.

İstifa etmesi gerektiği söylemlerine kulaklarını tıkayan Erdoğan’ın yerine sözcüsü Hüseyin Çelik, kendi mantığı ile yorum yapıyor:

İstifayı gerektiren bir yasa ve anayasa hükmü yokmuş. Yüksek Seçim Kurumu’da bu yönde bir karar almamış. Oysa seçim kanunu tüm seçimlerde kamu görevlilerinin seçime katılmadan belli bir süre önce görevlerinden istifa etmelerini şart koşuyor.

Çelik mantığı “başbakan” sözcüğü geçmediği için bu hükmü yok sayıyor. Ona göre Başbakanlık kamu görevi değil. Başbakan yazsa o zaman da Recep Tayyip
Erdoğan yazmıyor diye mantık yürütürse şaşmayın.

Önümüzdeki günlerde adayların propaganda çalışmaları başladı, başlayacak. Yurt gezilerine çıkacak, kapalı açık mekanlarda toplantılar düzenleyecek, konuşmalar yapacaklar.

Acaba Erdoğan bu gezilerde Başbakan sıfatını ne kadar atarak çıkacak? gittiği herhangi bir ilde Vali, Belediye başkanı onu karşılamayacak mı? AKP’li Belediye başkanı için sorun yok. Ama valilerin işi zor. Gitmeseler kendilerini ertesi gün makamlarından giderler.

Seçim gezileri boyunca binlerce kişilik koruma ordusu görev başında olacak. Diğer adayları kaç kişi koruyacak?

Yine bilmem kaç yüz tane olan danışmanları emrinde olacak. Ona seçim öncesi yapacağı konuşmalar için bilgiler toplayıp metinler hazırlayacak. 

Gerçi paraya ihtiyaçları yok ama Başbakanın kimseye sormadan harcama yapabileceği bir örtülü ödeneği var. Bunu Cumhuriyet tarihide hiç görülmemiş düzeyde kullandı.  Seçim kampanyası sırasında örtülü ödenek harcamalar yapabileceği iddia ediliyor.

İlk bakışta küçük bir ayrıntı. Başbakan istifa etsin veya etmesin. Önemsenmediğinde, çıktığı yarışta kendisine haksız avantajlar sağlayacağı kesin.
İkinci örnek yine siyasiler üzerine. Milletvekillerine “Trafik ceza muafiyeti” uygulaması genişletilmiş. Artık milletvekillerinin ikinci arabaları da birincisi gibi dokunulmaz olacakmış. Zaten araç sahibi her bakımdan dokunulmaz.

2012 yılından beri İçişleri Bakanlığı’nın bir uygulaması ile Trafik Kuralı ihlali yapan milletvekili araçlarına ceza kesilmiyormuş. Bunu bilen kaç kişi var? Çünkü küçük bir ayrıntı. Şimdi bu yeterli olmamış. TBMM Başkanlığı milletvekillerine gönderdiği bir yazıyla İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi gereği, dokunulmaz olacak, ailesinden birisinin ya da danışmanının kullandığı diğer aracın plakasının bildirilmesini istemiş.

Trafik cezası neden ve ne zaman kesilir? Kurallara uyulmadığı zaman. Kurallar neden vardır? İlk önce bizzat araç kullananların ve sonra da diğer insanların can güvenliği için vardır. Her biri kazaları önleyici uygulamalardır. 

Şimdi siz trafikte bulunanların bir kısmına bu kurallara uyacaksın yoksa cezalandırırım, diğerlerine desen uymasan da olur diyebilir misiniz. Gerçi kurallara uyma zorunluluğu olmayan ambulans, itfaiye ve özel görev anında polis araçları vardır. Ancak onlar durumlarını ışıklı ve sesli uyarılarla bildirirler. Aksi halde daha büyük kazalara neden olurlar. 

İyisi mi milletvekili araçlarına da birer siren ve kırmızı-mavi tepe lambası takılsın da diğer sürücüler ona göre önlemlerini alsın. Milletvekillerinin, asıllarının sahip olmadığı pek çok ayrıcalıkları var. Bunların üzerine bir de suç işleme ayrıcalığı tanımak dünyanın neresinde görülmüş?