Mustafa Necatilerin, Hasan Ali Yücellerin parlak izler bıraktığı, bakanlık koltuğunda, bugün orayı hiç hak etmeyen bir bakan oturuyor. Evet Milli Eğitim Bakanlığı’ndan söz ediyorum. Milliliği kalmamış Dini Eğitim Bakanlığı’na dönüşmüş bakanlıktan. Kuşkusuz bu hale geliş sadece son bakanın eseri değil. On iki yıldan bu yana, gelmiş geçmiş tüm bakanların katkısını yok sayamayız.

Burada bir parantez açalım. Bazı okuyuculardan şöyle bir soru gelebilir: ‘’Din eğitimine karşı mısnı? ‘’ Hayır din eğitimine karşı değilim. Ama dini eğitime karşıyım. Bunların ikisini birbirine karıştırmayalım.

Din eğitimi, eğitimin bir parçası olabilir. Çeşitli aşama ve platformlarda verilebilir. Nitekim bu yıllardan beri yapılmaktadır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi bir zamanlar sçemeli ve şimdi zorunlu olarak okutuluyor. İmam Hatip Okulları, yıllar öncesi, aydın din adamı yetiştirmek amacıyla kurulmuş okullar. İlahiyat Fakülteleri akademik düzeyde din eğitimi veren okullar. Bir de bunlara son zmanda İslami İllimler Fakülteleri eklendi.
Camilerde devamlı olarak Diyanet İşleri Başkanlığının kadrolu elemanı olan vaizler, halka dini bilgiler veriyor. Bu da bir tür eğitim sayılır. Bunlara herhangi bir karşı görüşüm yok.

Gelelim dini eğitime. Nedir dini eğitim? Tüm eğitimi dini esaslara göre düzenlemek. Okulların İmam hatipleştirilmesi. Bunun uygulaması apaçık yapılıyor, bizler de seyrediyoruz.

Yüksek öğrenim öncesi eğitim, ilk-orta-lise olmak üzere üç aşamalı ve sadece ilkokul zorunlu idi. Sonra ilk ile ortaokul birleştirildi. İlköğretim okulları oldu ve sekiz yıllık zorunlu eğitim başladı. Bu arada İmam Hatip okullarının ortaokul bölümleri kapatıldı. Liselerine dokunulmadı. Malum çevrelerce uzun süre tartışması yapıldı.

AKP iktidarının programında bunun rövanşını almak da vardı. Bu amaçla son yıllarda bulunan, reform diye sunulan ucube 4+4+4 formülüyle okullar yeniden üçe ayrıldı. İmam hatip ortaokullarının açılmasında, önünde engel kalmadı ve açıldılar. Düz liseler de hızla imam hatibe çevrilmeye başladı.

Sıksık geçmişe dönüyoruz. Bir zamanlar sanat okulları vardı. Mithat Paşa döneminde kurulan okulların devamı olan bu okullara ilk okuldan sonra gelen çocuklar ilk yıl sırayla marangozluk, demircilik, tesviyecilik, elektrikçilik gibi çeşitli meslek dallarında eğitim görür, yeteneğine göre mesleği belirlenir, daha sonraki yıllar o dalda eğitimine devam ederdi. Ortaokul sonrası da sanat enstitülerine girme hakkı kazanırdı.

Ellili yıllarda ben bu okullara yetiştim. Sanırım altmışlı yılların sonuna doğru kaldırıldı. Gerekçe küçük yaştaki çocukların bedensel gelişmelerine, atölye çalışmalarının olumsuz etki yapması gösterildi. Bu arada sanat enstitüleri Endüstri Meslek ve Teknik Lise oldu. Orta okul mezunu öğrenci almaya başladı. Diğer tüm meslek okulları (imam hatipler dahil) lise statüsüne geçti.

Şimdi İmam Hatip Ortaokullarını açtınız. Sanat ortaokullarını niye açmıyorsunuz? Diğer meslek liselerinin orta kısımlarını açmayıp sadece İmam Hatip orta okullarını açmak dini eğitime dönüşmenin işareti değil mi?

Millisi kaldırılmış bakanlığın sorumlusu Nabi Avcı’nın şu sözlerine bir bakalım: ‘’Pekçok aile için imam hatip liseleri birinci önceliktir. Halktan ciddi anlamda imam hatip lisesi talebi var. Özellikle kız imam hatip liseleri konusunda. Bazı aileler böyle bir uygulama olursa kızlarını okula göndermeye razı oluyor. İmam hatip açmaya devam edeceğiz.’’

İyi mi? İşte bu kafa ve akılla çocuklar imam hatibe yönlendiriliyor ve düz liseler imam hatibe çevriliyor. Birçok yerde bu uygulamaya velilerden tepkiler geldi. Yürüyüşler, gösteriler yapıldı. Sonuç hiç de bakanı doğrular yönde değil.

Liseye geçişte 81 ilin tamamındaki imam hatip liselerinden hem birinci hem ikinci yerleştirmede kontenjanlar dolmadı. Muhafazakar olduğu bilinen illerde bile imam hatipler terciih edilmedi. 5 300’ü sadece kız okullarında olmak üzere 35 392 kontenjan boş kaldı.