Sevgili okurlarım. Geçen haftadan kalan yazıma devam ediyorum. Bunlar, insanların kendine özgü bir iradeye sahip olmadıklarını, bütün işlerinin ilahi gücün zorlayıcı etkisi ile meydana geldiğini söylüyorlar. Bunlar Kelam'da "Cebriye" diye anılan gruplardır. Bunlara göre kulda ne fiil, ne irade ve ne de kudret vardır. Kul yaptığı işleri kendi iradesi ile yapmaz. Allah'ın mutlak kudret ve iradesi ile meydana. Kul, bir iyilik yapmışsa buna mecbur olduğu için yapmıştır. Bir kötülük de yapmışsa ona da mecbur olduğu için yapmıştır. Evet kardeşlerim bu kişiler duanın etkisini inkar ediyorlar. Fakat kader bunların anladığı gibi değildir. Kader bir işi yapmaya bizi zorlamaz. O takdirde sorumluluğun anlm kalmaz. Bizi yaradan Allah Teala bize akıl, irade ve güç vermiştir. Mesela akıl ve iradesi ile iyi olanı seçecek. Kötü olandan da kaçacak. İnsanın bu ilişkinin iyiyiy seçme ve kötüden de sakınma gücüne "İrade-i Cüziyye" diyoruz. Bu gücümüzü kullanarak iyi, kötü, yararlı ve zararlı olandan hangisini seçeceğimizi Allah Teala ezelde, bizi yaratmadan çok önce biliyor ve buna göre takdir ediyor. Yoksa biz herhangi bir işi yapmaya zorlamıyor. Evet sevgili okurlarım buna kısaca kader diyoruz. Şimdi de duaya gelelim. İnsanın dua edeceği ezelde bilinen bir şey ise o dua herhalde yapılacaktır. Eğer ezelde Allah teala o kulun dua etmeyeceğini biliyorsa tabiki biliyor o da zaten yapmayacaktır, Ezelde duaya bağlı olarak takdir edilen işlerin de herhalde dua şartı ile olacağının bilinmiş olması gerekir. Sevgili okurlarım bir örnek olarak; istemek ve azmetmek yartı ile başarılı olacağı takdir edilmiş olmanın, başarısı istemeşe ve azmetmeye bağlı olduğu gibi dua böyledir. İmran İbn Husayn (ra) diyorki; Bir kimse sevgili Rahmet Peygamberimize ; Ey Allah'ın Rasulü" Cennetlikler ve cehennemliklerden (Allah(ın takdiri ile) bilinir mi? diye sordu. Sevgili peygamberimiz: Evet bilinir buyurdu.

Devamı nasipse haftaya. Amin.