Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyeleri adına Dekan Vekili ve Yalova Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Güler Alkan tarafından yapılan açıklamada, “Sözde din âlimleri, kendi sapkın düşüncelerini bir topluluğa ya da kamuoyuna kabul ettirmenin en kolay yolu olarak dinî referanslara başvurmaktadır” denildi.

Son günlerde kadını aşağılayan ve bunu dinle bağdaştırarak halka empoze etmeye çalışan çevrelere bir tepki de Yalova Üniversitesi’nden geldi. Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyeleri adına Dekan Vekili ve Yalova Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Güler Alkan bir açıklama yaparak şu şekilde konuştu, “ Son günlerde sayısı gittikçe artan kadına yönelik şiddet konusunda sözde din âlimleri tarafından gerçeği yansıtmayan referanslar verildiğine üzülerek şahit olmaktayız. Bu art niyetli çabalar, sadece mukaddes dinimiz İslamiyet’e zarar vermekle kalmamakta, aynı zamanda tüm samimi ve ihlaslı Müslümanları da yaralamaktadır. Fakat dinimizi suiistimal etme çabasıyla gaflet içerisinde olan bu topluluğun büyük bir yanlışlık içinde oldukları aşikârdır. Etimolojik kökenine bakıldığında ‘Barış’  anlamına da gelen İslamiyet, zalime ve zulme karşı tarih sahnesindeki en güçlü direniş biçimi olmuştur. Nitekim kadının cinsiyetinden dolayı ikinci sınıf insan olarak nitelendirildiği bir coğrafyaya inen dinimiz, sözde toplumsal bir ‘gelenek’ olarak kabul edilen kız çocuklarının canlı bir şekilde gömülmesini engellemesi de Hz. Hatice gibi bir kadının ilk Müslüman olması da tesadüf değildir.  Ancak bugünün küreselleşen dünyasında yaşanan kavram ve anlam karmaşası, maksatlı ellerin ve tarihi çarpıtarak baştan yazma hevesine girişenlerin işlerini kolaylaştırmaktadır. Bilindiği gibi Türklerin İslamiyet’i kabul ettiği ilk günden bu yana, dini hassasiyetleri en üst seviyede yaşadığı ve inancını her şeyin önünde tuttuğu su götürmez bir gerçektir. Fakat bu gerçek, aynı zamanda milletimizin en kolay istismar edildiği konuların da başında gelmektedir. Ne yazık ki yukarıda sözünü ettiğimiz bu sözde din âlimleri, kendi sapkın düşüncelerini bir topluluğa ya da kamuoyuna kabul ettirmenin en kolay yolu olarak dinî referanslara başvurmaktadır. Nitekim, Türk milletinin dinî değerleri ve temiz duygularıyla oynayan ihanet şebekesinin ülkemize verdiği büyük zarara da yakın geçmişimizde hep birlikte bizzat şahit olduk.  Bu nedenle sözde din âlimlerinin heveslerini söndürmek ve ‘herkes için adalet’in en önemli temsilcisi olan dinimiz İslamiyet’i, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in rehberliğinde ve ilmi bilginin ışığında değerlendirebilmek için başta kadına yönelik şiddet olmak üzere tüm ahlaka mugayir konulara İslam’ın gerçekleştirmek istediği maksatlara uygun ilmî bir yorum getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Gerek ülkemiz ve gerekse dünyanın diğer bölgelerinde görülen bu tür olayların temelinde İslâm’ın insanlığa sunduğu hakikat bilgisinden mahrumiyet ile üstün ahlak öğretilerinden habersizlik yatmaktadır. Bu durumun çözümü de İslâm’ın bu hakikat bilgisine sahip olup, üstün ahlâk değerleri ile donanmaktan geçer. Bu noktadan hareketle bizler, Türkiye’nin güçlü kurumlarından Yalova Üniversitesi’nin İslami İlimler Fakültesi’nde görev yapan ve ilahiyat eğitiminin hem talebesi hem de öğreticisi bireyler olarak, kadına yönelik şiddet konusunda büyük hassasiyet taşımaktayız. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’in yolumuzu aydınlatan işaretlerini yüksek sesle tekrarlıyoruz: 

İnsanı önce çamurdan sonra da bir anne ve bir babadan yaratarak varlığını devam ettiren Allah Teala, hayatı ve varlıkları çift yaratıp, farklı imkan ve özellik vererek birbirlerine muhtaç etmiş, farklılıkların bir değer ölçüsü olmayıp, yalnızca birbirleri ile yardımlaşmalarını sağlayan unsurlar olduğunu da kitabında beyan etmiştir:  ‘Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık.’ (Zuhruf, 32)

O’nun katında kadın-erkek bütün insanların, ‘İnsan’ olma özelliği ile değerli oldukları, bu değeri koruyup arttırabilmenin yolunun da ‘insanlık’ görevlerinin en güzel şekilde yerine getirilmesi demek olan ‘takvâ’ olduğunu bildirmiştir:  ‘Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.’ (Hucurat, 13)

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde hiçbir insanın ‘erkeklik’ ya da ‘kadınlığından’ dolayı övülmeyip, üstünlüğün sadece takvada olduğu vurgulanmıştır.

Üzülerek ifade etmek gerekir ki, çağımızda doğudan batıya dünyanın hemen her yerinde bir ‘kadın’ probleminden söz edilmektedir. Bir taraftan tüketim kültürünün bir nesnesi olurken diğer taraftan aile ve toplum içerisinde görülen şiddet olayları işin acıklı yönüdür. Kadınların, sapkın bir düşüncenin sonucu olarak istismara, şiddete, haksızlığa maruz kalması insanlığa hakarettir. Uğradıkları haksızlıklar, adaletsizlikler, ayrımcılıklar karşısında kadınların yanında yer almak, hepimiz için insani bir görevdir. Bizler, cenneti ayaklarının altına serdiğimiz kadınlarımızın sorunlarının hak ve adalet temelli bir anlayışla çözüme kavuşturulması için toplum olarak hep birlikte gayret gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. ‘İnsan’ olarak eşref-i mahlûk, ‘anne’ olarak insanlığın varlık sebebi olan kadınların tahkir, tezyif ve şiddete maruz kalması; huzur, ülfet ve sükûnet kaynağı olması gereken ailenin huzursuzluk ve şiddet merkezi olmasının temelinde, ahlaki ve manevi değerlerin zayıflayıp yozlaşması yatmaktadır. Konu hakkında gerekli hukuki düzenlemeler yapılırken, ahlaki ve manevi değerlerin ihya edilip, güçlendirilerek, fert ve toplumun bu değerler ışığında eğitimi sağlanmadıkça problemin daha da derinleşip, yaygınlaşacağı unutulmamalıdır. Bu düşünceyle İslam’ı doğru anlama niyetini taşıyan her samimi Müslüman’ın üzerinde mutabakata varacağı bu ortak bildiriyi kamuoyuna sunarız.”

Editör: TE Bilişim