TEMA Vakfı Yalova Temsilcisi Faruk Tezcan son 44 yılın en kurak yılının yaşandığını dile getirdi. Yalova'ya su sağlayan Gökçe Barajı'ndaki su seviyesinin de hızla düşmesinin Türkiye genelinde olduğu kadar Yalova açısından da tehlike çanlarının bir kez daha çalması anlamına geldiğini dile getiren Tezcan, "Kuraklık kapıda" dedi.
Yalova'ya içme suyu sağlayan Gökçe Barajındaki sus seviyesi 2015 yılının ardından en düşük seviyelerde seyretmeye devam ediyor. Buna son 44 yılın en kurak yılının yaşanması neden oluyor. Bu kapsamda halka da büyük görevler düşüyor. Suyun bu süreçte tasarruflu kullanımı büyük bir önem taşıyor. Konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan TEMA Yalova Temsilcisi Faruk Tezcan da kuraklığın önemli sonuçları olan bir afet olduğuna vurgu yapıyor. Tezcan 2015 yılının ardından en düşük seviyelere inen Gökçe Barajındaki sus seviyesinin düşmeyi sürdürdüğünü dile getiriyor. Eğer beklenen kar yağışları gelmezse yaz aylarında ciddi bir susuzluk ile karşı karşıya kalınabileceğini vurgulayan Tezcan tam da bu noktada vatandaşlarında su kullanımında daha duyarlı bir tutum içerisine girmesi gerektiğinin altını çizdi.
Tezcan, “Kuraklık, etki alanı çok geniş olan bir doğal felakettir. Kuraklığın kentlerin su ihtiyacının karşılanmasında bir darboğaz yaratmasından doğadaki canlıların üreme ve gelişmelerini etkilemesine, tarımsal üretimin azalmasından göçlere kadar birçok sosyo-ekonomik etkisi bulunuyor” dedi.

50 milyon kişi kuraklık riski yüksek şehirlerde yaşıyor
Ülke genelindeki kuraklığa ve beraberinde meydana gelebilecek susuzluğa da değinen Tezcan, "Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne göre iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek olan Akdeniz Çanağı’nda bulunan Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde %20 ile %40 arasında, İç ve Batı Anadolu bölgelerinde ise %40’ı aşan oranlarda yağışların azalacağı öngörülüyor. Bu durum gelecekte bugünkünden daha uzun ve şiddetli kuraklıkların sıklıkla yaşanması olasılığını artırıyor. Yapılan kuraklık riski çalışmalarında Türkiye nüfusunun 50 milyonluk kesimini barındıran 30 şehrin büyük oranda kuraklıktan etkileneceği görülüyor" diye konuştu.

Yeraltı su seviyeleri düşüyor
Yeraltı su seviyelerindeki düşüşe de dikkat çeken Tezcan, "Yeraltı suları kuraklığa karşı bugünün ve gelecek nesillerin sigortasıdır. Yeraltı su seviyelerinin düşmesi sürdürülebilir yeraltı suyu kullanımı yapılmadığını gösteriyor. Son yıllarda Türkiye’de yaşanan kuraklıklarda bir artış olduğu gözlemleniyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan kuraklık analizlerinde, ülkemizde yağışların büyük çoğunluğunun yeryüzüne düştüğü mevsimlerde son 35 yılın yaklaşık %30’unun kurak olduğu görülüyor. Su ihtiyacı yüksek olan bitkilerin kurak bölgelerde yetiştirilmesine bağlı olarak açılan sulama amaçlı kuyuların sayısının artması nedeniyle yeraltı su seviyesi düşüyor. Son 15 yılda Konya Ovası’nda 30 metreye varan su seviyesi düşüşü ve artan obruk sayıları, Mardin Kızıltepe’de son 20 yılda kuyu derinliğinin 125 metreden 470 metreye ulaşması bu konuda ciddi önlemler alınması gerektiğini gösteriyor" dedi.

Alınması gereken önlemler var
Kuraklık ve susuzluk riskinin giderek arttığını belirten Tezcan sözlerini şu şekilde sürdürdü, "Kuraklık riskinin giderek arttığı ülkemizde, bu doğal afete karşı hazırlıklı olunması için eylem planlarının hazırlanması, iklim değişikliğiyle etkili mücadele edilmesi, kurak dönemlerde sigorta görevi gören yeraltı sularının korunması ve tüm çalışmalara çerçeve oluşturması açısından doğanın hakkını gözetecek bir su kanununun yasalaşması büyük önem arz ediyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 'Ulusal Kuraklık Yönetimi Eylem Stratejisi'ni hazırlaması ve havzalarda kuraklık yönetim planlarının hazırlanması konusundaki girişimleri bu kapsamdaki olumlu çalışmalar olarak değerlendiriliyor. Hazırlanmakta olan kuraklık eylem planlarının etkin olarak uygulanmasında kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerinin iş birliğinin tesis edilmesi büyük önem taşıyor. Bununla beraber Türkiye iklim değişikliğine uyum süreçlerinde alınması gereken önlemlerden uzak duruyor. 2012 yılının Türkiye’de kömür yılı ilan edilmesi ile birlikte, kömür madenciliği ve kömürlü termik santral yatırımları teşvik ediliyor. Büyük ölçüde suya ihtiyaç duyan kömürlü termik santrallerin planlanmış olması giderek kuraklaşan ülkemizde suyun kullanımı açısından bir tezat oluşturuyor. Türkiye’nin en verimli ovaları, kıyıları, zeytinlikleri termik santrallere feda edilirken, iklim değişikliğine katkımız da gün geçtikçe artıyor"

Editör: TE Bilişim