‘Açık Kapı’ uygulamalarını defalarca haber yaptık. Gidip gezenlerin fotoğraflarını yayınladık. Yalova’da yaptıkları yardımları, sosyal projelere verdiği destekleri yazdık. Spora; sanata verdiklerini duyurduk.

Tüm bu yaptıklarına rağmen 1999 depreminde yaşadıklarımızı unutturamıyorlardı ki, üzerine Pazar günü yaşanan yangın geldi. Yine tartışma, yine çevre ve yaşam için tehditler konuşulmaya başladı.

İnsanlar ister istemez kuşkulanıyor, ister istemez korkuyla yaklaşıyor. (farklı niyetle yaklaşanlar yazının konusunu kapsamıyor) Böyle bir acil durumla karşılaşıldığında yapılması gerekenlerde de aksamalar oluyorsa ne kadar açıklama gelse de inandırmak ve güvendirmek zor oluyor.

Yani işler iyi giderken ya da gidiyor zannediyorken bir şeyleri eksik yapıyor sevgili sanayici dostlar. İşin kötü tarafı da eksikliklerini kabul etmiyorlar ya da umursamıyorlar. Kimbilir beklide AKP’li bilmem kimin çocuğunu işe yerleştirmekle, CHP’li bilmem kime iş yaptırmakla bu işler çözülmüyor galiba. Ya da ihtiyaç duyulmadığında kendilerine ulaşamayan gariban gazete muhabirlerinin hiç biri adam yerine konulmuyor da, acil durumda verilecek ilanın gazete sahiplerinin gönlünü hoş tutacak olduğumu düşünülüyor acaba.

Oysa eksik olan çok net ortada öyle ne enerji mühendisi, ne kimya mühendisi olmaya gerek yok. Sadece topluma saygıyla bakmak ve şeffaf olmak.

Kağıt yakarken bile genizlere ve gözlere kaçan dumanın geçici rahatsızlığını yaşayan insan biyolojisi, böyle bir yangından etkilenmez demek umursamazlık değil de nedir?

Peki ya acil durum anında yapılanlar yapılıyor mu?

Cevap bizlerin sayfalarında yer alıyorki işte tam burada içime sinmeyen bir şeyler beni rahatsız ediyor. Yalova ufak bir il, yangın başladığı andan itibaren yaşananlar farklı farklı ilgililerden hiçte öyle açıklamalarda yer aldığı gibi yansımıyor bize. Ya da en azından konuyla yakından ilgilenenlerin kulağına başka şeyler geliyor.

Yaptığınız işten sorumluluk duyuyorsanız bu da sizi rahatsız ediyor işte. Bizim işimiz büfe işletmeciliği değil ki. İnsanlara bilgi aktarıyorsunuz. Şu veya bu şekilde işinizi doğru yapmıyorsanız acaba ‘kul hakkı’ boynunuza kravat gibi yakışıyor mu, dersiniz?

Akşam başınızı yastığa koyduğunuzda Aksa’dan, Akkökler’den geçimini temin edemeyen, etmeyen sizin yazdıklarınıza bakıpta ‘oh be bir şey yokmuş’ deyipte biyolojisi etkilenen insana karşı vebal altına giriyor musunuz acaba?

Sizlere ziyarete gelen siyasilerin bile en büyük merak konusu olan Akkök’lerden bir yılda aldığınız reklam bedelini düşünüp kilometrelerce yükselen dumanları görmemek mi doğru olan?

Daha fazla uzatmanın bile anlamı yok. Siz Dünya devi olabilirsiniz, siz insanlara aş ve iş verebilirsiniz ama bu size insan yaşamını olumsuz etkileme hakkı vermez çok değerli sanayicilerimiz.

Yaptığınız işin risklerini tam anlamıyla bilsek önce, işin püf noktası burada. Acil durum sadece sizleri ilgilendirmiyor çünkü. Bizleri de ilgilendiriyor,  daha anacığının karnındakinden tutun’da ömrünün son demini yudumlayana kadar, bu konuda borçlusunuz.

Ben borç içinde olabilirim, ben her akşam bonfile, biftek yiyemeyebilirim, büyük maddi sıkıntılar içinde olabilirim ama yaşamak benim en doğal hakkım. 

Bunun için sizleri ve yaptıklarınızı içime sindirmem lazım.