Siyaset insan yaşamının bir parçasıdır, diyenlerin bile fikir değiştirdiği; siyaset yaşamın ta kendisidir, dediği günlerdeyiz.
Okul yıllarında başımızda kavak yelleri eserken dünyayı değiştireceğimizi düşünürdük. Öyle doldurulurduk ki sanki yarın sabah başka bir dünyaya uyanacak gibiydik.

Şimdilerde gaz veriyorlarsa hani; bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir kahramanı kurtarırmış diye. Aynen öyle. Aslında hepimiz çivi yerine koyuluyormuşuz da, biz kendimizi kahraman zannediyormuşuz. Hem de ne çivi, düz yolda giden arabayı devirmek için lastiklerin altına konulan çivilermişiz. 

Sonralarda daha bir durulduk. Yıllar duruyor, fikirler durulaşıyordu. Her duyarlı vatandaş kadar siyasetin ucundan tutuyorduk. 1999 depreminin sonrasında o zor günlerin yaşandığı Yalova’da iktidarın büyük ortağı DSP’nin il başkanlığına atandık. O zor günlerde dahi kişisel menfaat peşinde koşan insanları gördük Yalova’da. Hiçbir şey olmamış gibi. Zavallı durumdaki halkın sırtına binenleri gördük. Bir yıl anca dayanabilmiş biri olarak ‘Bir daha siyaset mi’ demiştim.

Olmadı.

2009 seçimlerinde Yakup Bilgin Koçal’ın düşüncelerine, yapabileceklerine inandığım için açık destek verdim. Siyasi bir zafer yerine Yalova için neler yapabiliri arayanlardan olurum diye düşünmüştüm.

İki yıl da orada bulunabildim.

Siz ne kadar toplumsal düşünürseniz düşünün, kişisel düşünenler çoğunlukta ise çok fazla bir şey değişmiyor. Hele ekibin içinde inanılan insanların bencillikleri ön plana çıkmaya başlayınca sıkıntı had safhaya ulaşıyor.

Kimseyi suçlama gibi bir niyetim yok. Ama herkes farklı bir amaçla siyaset denen kavramı algılıyor, mesele bu. Ne yazık ki.

O dönemden sonra yanından geçmeyeceğim demiştim, siyasetin.

Ama siz kaçsanız da işimizden dolayı kenarda duramazsınız diyorlar ya, öyle bir şey. 

Öyle bir oyun oynanırken beni de figüran yapanlar oldu. Kayıtsız, şartsız, beklentisiz, talepsiz, tabi olmanız isteği içinde olanlar oldu.
Seçim öncesinde de, seçim aşamasında da, 1 Haziran tekrarında da yaşadıklarımı hep önceden yakın dostlarıma söyledim. Konuştukça abartıyorsun diyenler oldu. Bu da hep sessiz kalmama sebep oldu.

Ve bugün.

16 yaşımdan beri yaşadığım siyasetin çirkinleştirilmiş, yozlaştırılmış, dejenere edilmiş, şahsi menfaate dönmüş yüzünü bir kez daha görüyorum. 
Romantik ve nostaljik söylemlerle, onurlu ve gururlu insanlarla, bi daha, bi daha çığlıklarıyla kimse toplumsal menfaatleri düşünmüyormuş işte.
Dün dündür, bugün bugün.

İnsanlara ve seçmene ‘Ben bu koltuğa oturmak için size yalan söyledim, özür dilerim’ demek yerine ‘ben siyasi kimliğimi çıkardım, belediye meclisinde siyasi söylem yapmayacağım’ deyip yeni bir yalanı ortaya atacak, sana oy vermedi diyerek insanlara randevu bile vermeyeceksin.

Söyleyecek söz yok.

Şaka gibi.

Oyun gibi.

Bir şehremeni, gözümüze baka baka…

Nerede oturduğunun farkında olmadan.

Yada önemsemeden…

Yalova’yı beş yıl yönetmeye talip…

İster inanın, ister inanmayın…

Hababam sınıfının, Mahmut Hoca’dan ceza alması gibi…

(Küçük bir dip not: Bu yazı için çok erken diyenler olacaktır. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur)