6 Ocak’ta başlayan Birinci İnönü Savaşı, 11 Ocak 1921 de Yunan ordusunun ağır yenilgisiyle sona erdi. Bu, yeni kurulan düzenli Türk ordusunun, Batı Cephesi Kumandanı Albay İsmet Bey komutasında kazandığı ilk zaferdi.

Geri çekilen Yunanlılar toparlanarak,  aldığı yeni takviyelerle 23 Mart 1921 de Afyon ve Eskişehir üzerinden tekrar saldırıya geçtiler. İkinci İnönü savaşları başladı. 1 Nisanda Yunan ordusu geride bıraktıklarını yakıp yıkarak kaçmak zorunda kaldı.

Bu zaferlerin ardından İsmet Bey, TBMM tarafından albaylıktan tuğgeneralliğe yükseltildi ve İsmet Paşa oldu. Soyadı kanunu çıktığında Atatürk ona İnönü soyadını verdi. Ona asker kaçağı diyen art niyetli kara çalıcılar, bugün Eskişehir’in ilçesi olan iki yüz yıllık İnönü’ye, kendi adını verdi çamurunu da atmışlardı.

İsmet İnönü, savaş alanlarında kazandığı başarılarına, Lozan Barış Konferansındaki diplomatik kişiliği ile devam etti. Başta Mustafa Kemal olmak üzere arkasına tüm Türk Milletinin desteğini alarak, karşısındaki güçlü devlet temsilcilerine karşı kararlı ve inatçı bir tavır sergileyerek müzakereler sonucu, ülke için alınabilecek en iyi sonucu elde etti.

İsmet İnönü’nün siyasi yaşamındaki en büyük başarısı, kuşkusuz İkinci Dünya Savaşı sırasında izlediği politika ile Türkiye’yi o korkunç savaştan uzak tutmasıdır.

O yıllarda Türk asıllı Yahudilerin Avrupa’dan kaçırılışında - ki bu başlı başına bir insani yardımlaşma örneğidir - görev almış, Paris’teki Türk Elçiliğinde ikinci katiplik yapan Namık Yolga, savaş hakkında şunları söylüyor:

“Türkiye İkinci Dünya Savaşına katılsaydı, bir daha toparlanamayabilirdi. Ruslar Polonya’ya ve Macaristan’a yaptıkları gibi, bizi de kurtarmak bahanesiyle gelip, kalırlardı yurdumuzda. Savaşa müttefikler tarafında katılacak olsak, bu sefer Almanların bombardımanı altında kalacak, onların işgaline uğrayacaktık. Kazasız belasız kurtuluşumuzu, başımızdaki devlet adamlarına borçluyuz. Şu anda kimse farkında olmayabilir ama yüz yıl sonra Türkler tarihe baktıklarında, İnönü’ye minnettar olacaklardır.”

Ne yazık ki hala farkında değiliz, yüz yıl sonra da olacağımızı sanmıyorum. Minnettarlıktan vazgeçtik zaman zaman eleştiriler ve suçlamalar tekrarlanıp duruyor.

Halk savaş yıllarında çok fakirleşti, çok sıkıntı çekti. Sınırlarda silahaltında beklettiğimiz orduları beslemek için bazı önlemlere başvuruldu. Ekmeği karneyle aldık. Şeker, gazyağı gibi bazı maddeler bulunmuyordu. Okula yeni başlamıştım. Çok sayfalı nüfus cüzdanının kapak içlerinde, “……. Ayı iaşe karnesi verildi”, “Sümerbank Karnesi verildi” gibi mühürleri hatırlıyorum.

Bunların hepsi yaşandı, doğrudur. İnönü bu yöndeki eleştirilere bir konuşmasında şu meşhur yanıtı vermiştir;

“Şimdi bana kızıyorsunuz. Sizi kuyruklarda beklettim. Şekersiz, kömürsüz bıraktım diye, doğrudur. Ama evlatlarınızı babasız, analarınızı kocasız bırakmamak için yaptım bunu.”