Bugün 28 Ağustos. İki gün önce 26 Ağustosta , 1922 yılının 26 Ağustosunda sabah saat 5.30’da Türk topçusunun Kocatepe’den başlattığı ateş ile Büyük Taarruz başladı. 30 Ağustosta Yunan ordusu tamamen yok edilerek “Dumlupınar Meydan Muhaberesi” kazanıldı. Tarihe “Başkumandalık Meydan Muhaberesi” olarak geçti. Başkomutan Mustafa Kemal idi. İki gün sonra bu zaferin bayramını kutlayacağız. 

Ağustos ayının sonuna doğru hazırlıkları başlayan ve gizliliğini koruyan Büyük Taarruzun iki hafta içinde kesin zaferle sonuçlanması bütün dünyayı  şaşkına çevirmişti. Öte yandan mecliste askerlikten habersiz cahil bir kesim o günlerin zafer sarhoşluğu ile Bağdat’ı, İstanbul’u almaktan yürüyerek Selanik’e çıkmaktan bahseder olmuştu.

Gazi Mustafa Kemal Paşa 41 yaşındadır ve askeri dehasını konuşturur. Savaşın değil barışın çözüm olduğunu,  her kurumu yıkılmış yok olmuş bir toplumun ancak yeni bir yapılanmaya yönelmekle çağdaş dünyada yerini alabileceğini anlatmıştır.

Nitekim 29 Ekim 1923’de Yeni bir Türk Devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atarak ve bunu dünyaya ilan ederek sözlerini uygulamaya koymuştur. Kısa sürede gerçekleştirdiği devrimlerle yeni doğan devleti çağdaş dünyaya sokmuştur. 

Büyük zaferin yıldönümünde sizlere Ord. Prof. Vasfi Raşit Sevig’in bir konuşmasında bir alıntı sunmak istiyorum. Tarih: 18 Mayıs 1952. Yer: Millet Partisi 3. Büyük Kongresi. Sevig şunları söylüyor:

“Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan toplantıya Cumhuriyet Gazetesi adına çağrılmış olanlar arasında gittim. Gelen davetlileri Atatürk yemeğe alıkoydu. 19 Ağustos 1928 günü idi. Saat 24:00’da kendisini 30 Ağustos zaferi nedeniyle tebrik etmek üzere sofrada bulunanlardan birkaçı ayağa kalktılar. Dünyanın en nazik ev sahibi olan Atatürk onları haşin bir çehre ve eda ile yerlerine oturttu ve…”

‘Önümüze getirilen bir krokiyi anlatmaktan başka ne meziyet göstermişiz. Türk ordularına kumanda etmek şerefini verdiğiniz bir kimseye de bu kadarcık bir liyakati çok görmeyiniz’ dedi.

“Atatürk’ün bu sözleri ilk bakışta tebrikle tevazuun incitilmemesini istemekte olduğu şeklinde yorumlanabilir. Bir saniye geçti geçmedi Atatürk’ün kükreyen sesi tekrar yükseldi:”

‘Gerçi emir ve işaret eyledik fakat ölümle karşı karşıya biz gelmedik. Ben isterim ki, terbileriniz ölüm ile karşı karşıya gelmiş olanlara ait olsun. Ben isterim ki tarih benim ismimi yazmasın. Yerine, o ölümle karşı karşıya gelmiş olanların teker teker adlarını yazsın’

“Bu sözleri söyledikten  sonra bir iki saniye daha geçti, gözleri nemlenmiş Atatürk’ün hatırasından şehitlerimizin teker teker geçmekte oldukları aşikardı. Artık o hafıza ve hatıranın da şehit çehrelerini teşhis edemediği açıktı. Sonsuz bir hüzün sesini kapladı.” 

‘Tarih o şehitlerin adını teker teker zapedemiyorsa ne gam. Hepsinin ismi bir isimde toplanmıyor mu? TÜRK’”

Tarihte acaba böyle bir kumandan var mıdır? Zaferdeki payını mütevazi bir şekilde kabullenip, esas cephede çarpışan, ölümle burun gelen ve şehit olanların takdire değer olduğunu ve kendinden önce tarihe onların adlarının geçmesini istiyor. Tüm şehitleri tek bir isim altında topluyor: TÜRK.

Bugün bir yerlerde oturanlar, kendilerini bir şey sananlar acaba o şehitlerin sayesinde orada olduklarını biliyorlar mı, düşünebiliyorlar mı?

Bizler bağımsız bir devletin çatısı altında özgür yaşıyorsak, Anadolu’nun dört bir köşesinden gelip İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da yatan vatanı uğruna can vermiş isimleri ne olursa olsun TÜRK ŞEHİTLERİNE borçluyuz. Hepsinin huzurunda saygı ile eğiliyoruz. Ruhları şad olsun.

Işıklar içinde yatsınlar.

Halen görev başında olan erinden en üst rütbedeki generaline kadar tüm TSK mensuplarının ayrıca başta uydurma kanıt ve yalan iddialarla suçlanan Balyoz

Ergenekon mağduru olmak üzere tüm emekli askerlerin Zafer Bayramını kutluyor saygılar sunuyorum.