Çoğunluğun ilkel saydığı Avusturalya’nın  Aborjinlerini, Amerika’nın Kızılderililerini gerek inançları, gerekse yaşam felsefeleri açısından ben saygıdeğer bulurum. Örf ve adetleri arasında günümüzde kendini uygar sayanların alacağı çok dersler vardır.
En son okuduğum bir kızıl derili atasözü adeta bugün için bir uyarı.Şöyle diyor :
“Son ağaç öldüğünde, son ırmak zehirlendiğinde ve son balık tutulduğunda, parayı yiyemiyeceğimizi anlayacağız.”
Türkler Müslüman olmadan önce inanç olarak şaman bir toplumdu.Bugün hala Anadolu’da o yıllardan kalma örf ve adetlerin, ritüellerin izlerine rastlanır.
Dede Korkut gibi eski Türk masallarında çevre ve doğa ile ilgili pek çok öğütler verilir .Bir varmış bir yokmuş, çok uzak diyarlarda …. Diye  başlayan bir amasaldan şunları öğreniyoruz :
Soğuktan ailesini korumak için ağaç kesmek zorunda kalan eski Türkler önce o ağaçtan özür dilermiş.Dualar edermiş.Ağaca ihtiyacından daha fazla dal kesmeyeceğine önceden söz verirmiş.Yediği ağacın meyvelerinin çekirdeklerini ayırıp o tohumları aynı yere toprağa gömermiş.Ağacın canına ve onu yaratan güçlere şükredermiş.
Yine aynı masal ve efsanelerde okuyoruz ki, yaşamını sürdürmek beslenmek için bir hayvan avlamak zorunda kalan insan ondan özür dilermiş.Eski Türkler ihtiyacından fazla hayvan öldürmezmiş.Yiyemediği artan etleri başka hayvanlara verirmiş.
Gereksinimden fazlasına el uzatmayan bu doyumlu insanlar,ısındıktan ve karınlarını doyurduktan sonra kadın erkek çoluk çocuk hep beraber aralarında göç olmadan yan yana korkman ateş etrafında davul çalıp dans ederlermiş Ateşe, toprağa, suya ve ağaca şükredermiş. Ellerini açıp göklere , aya,güneşe dualar ederlermiş.
İki bin yıllık geçmişimizin şamanlık gelenekleri bugün unutulmuş durumda.Bunlara bağlı kalanlara da ilkeli tutucu gözüyle bakılmakta.
Oysa kendilerini modern sayanlar ne kadar karnı doymuş olsa da gözü aç. İhtiyacı olsun olmasın gerisini düşünmeden her şeye sahipleniyor. Keselerini doldurmaya bakıyorlar.
Irmaklar, nehirler, dereler sanayi atıklarıyla zehirlendi. Kimileri de kuraklık ve HES yapma sevdası ile kurudu. Denizler kirlendi. Son balıklar tutuluyor. Balıklar yeterli oksijen ve yaşam alanı bulamıyor. Geç kalmış, üreme sürelerinde av yasaklarını yok etti. Bir zamanlar 135 çeşit balığın avlandığı söylenen, eski eserlerde yazan İstanbul denizlerinde bugün istavrit ve hamsinin dışındakilerin neredeyse isimleri unutuldu. Yakında onları da arayacağız.
Son ağaçlar, Ankara’da Ortadoğu Üniversitesi ormanın da gereksiz bir yol geçirmek için AOÇ arazisinde Başkanlık Sarayı yapmak için, Macun köy’ de Devlet Tiyatroları sahasında sanatı yok etmek için kesildi.
İstanbul ‘ a yeni hava alanı yapmak gereksiz, Atatürk Hava Alanı yeni pistlerle kapasitesi arttırılabilir tezlerine kulak tıkayıp milyonlarca ağacı keserek doğal yaşamı yok etmek rantçılara havuzculara çıkar sağlamaktan öte nedir
Üçüncü köprü ve bağlantı yolları için yine bir o kadar ağacı iş makinalarıyla yok etmek ağacı iş makinalarıyla yok etmek, ağaca özür dileyerek yaklaşan şaman dedelerimizin ruhunu rahatsız etmiyor mu ?
Kızılderili yıllar öncesinden uyarmış,parayı yiyemeyeceğimizi söylemiş.Acaba işadamıyla,bürokratıyla , üst düzey yöneticileriyle ve nihayet siyasetçisiyle oluşan bu rantiyeciler balık ve son ağaç bittiğinde ellerinde kalan paraları nerede harcayacak ?