JW Marriott Oteli'nde düzenlenen "Türkiye'de İfade ve Medya Özgürlüğü Üst Düzeyli Konferansı"na Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, gazeteciler ile askeri ve idari yargı mensupları katıldı. 
 
Konferansın açılış konuşmasını yapan Bakan Ergin, günümüzde iyi işleyen bir adalet sistemini kuramayan, insan hak ve özgürlüklerini olması gereken düzeyde koruyup geliştiremeyen ülkelerin uluslararası alanda da söz sahibi olmasının mümkün olmadığını belirtti.

Yaşam hakkıyla beraber çoğu hak ve özgürlüğün adeta bir ön koşulu olan düşünce ve ifade hürriyetinin günümüz demokratik sistemlerini var eden temel bir meşruiyet kaynağı olduğunu dile getiren Ergin, şöyle devam etti: 
"Toplumda kanaat oluşumunun ve kamusal tartışmanın varlığı bu kaynaktan beslenir ve tıpkı ekonomide olduğu gibi fikir piyasasındaki rekabette en iyinin kazanması, yani hakikatin garip gelmesi için yegane yöntemdir. Bu model yaklaşık toplumumuza hakim olan geleneksel değerler ve kadim kültürümüzle tam bir uyum içindedir. İhtilaflarımız öteden beri rahmet kaynağı olarak görüşmüş, hakikat kıvılcımının fikirlerin çarpışmasıyla doğacağı varsayılmıştır. Şu anda hoşa gitmeyen, rahatsızlık veren hatta şok eden fikirlerin, en az zararsız ve etkisiz gibi görülen makul ve makbul sayılan fikirler kadar hoşgörüyle karşılanması gerekir.

Demokratik hoşgörü yeri ve zamanı geldiğinde vazgeçilebilecek bir lütuf olarak değil bireysel özgürlüklerin başlıca teminatı olabilecek ihmal edilmesi imkansız bir görev olarak algılanmalıdır. Bir fikri veya bir fikrin ifadesini yasaklamak bu rekabet dengesini bozar ve sanılanın aksine savunulan fikre haksız bir avantaj sağlar. Yasaklanan her fikir akılcı yoldan eleştirilmek hissini bertaraf etmiş, kendine bir dokunulmazlık kazandırmış olur. Hatta yasaklar da çoğu zaman yasaklanan fikir ve ifadelere haksız bir itibar ve cazibe de atfetmiş olur."

  "HAKİKAT YASALARLA ÖĞRETİLEMEZ"
 
Ünlü sosyolog John Locke'un "Hakikat yasalarla öğretilemez ve onun insanların zihinlerine girmesini sağlamak için herhangi bir güce de ihtiyacı yoktur. Hakikat kendi ışığıyla kendi idrakinin yolunu çizemezse, ödünç alınan vahşi gücün ona ilave edecekleriyle kuvvetini yitirecektir'' sözünü hatırlatan Ergin, "Unutulmamalıdır ki hakikatin reddi bile kendi içinde bir hakikat iddiasına dayanır. Toplumu seçkinler eliyle geliştirilmiş ve doğruluğundan şüphe edilmeyen ilkeler etrafında şekillendirme isteği ideolojik devletlerin özelliğidir. Demokrasi ve günümüz demokrasilerinin alameti farikası olan çoğulculuk fikri her şeyden hiç kimsenin hakikat tekeline sahip olmadığı bir toplum modelini önermektir. Bu model içinde devletin amacı ve fonksiyonu resmi olarak iyi, makul ve makbul vatandaşlar üretmek değil vatandaşlarının kendi iyi, makul ve makbul anlayışlarını geliştirebilecekleri bir sosyal, siyasal oluşturmakla sınırlıdır" ifadelerini kullandı.
 
Konuşmasında sık sık ünlü sosyolog John Locke'un sözlerine yer veren Bakan Ergin, "Kanunların işi, kanaatlerin doğruluğunu temin etmek değil, toplumun ve her bireyin can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Toplumun ürettiği ortak iyiye açık bir saldırı, toplumsal güvenliğe somut bir tehlike oluşturmadığı sürece, her fikre, her inanışa, her düşünceye en geniş ifade zemini hazırlanmalıdır. Demokrasi fikrinin, ifade özgürlüğü talebine olabildiğince dar ve güvenlik ihtiyaçlarının ise belirsiz bir genişlikte ele alınmasına asla tahammülü yoktur. Dolayısıyla bireysel özgürlük talepleri bireyin dokunulmaz ve güvenlikli bir alan oluşturma ihtiyacına dayalıdır" dedi.

  "4. YARGI PAKETİ KISA SÜRE İÇERİSİNDE TBMM'YE SUNULACAK"
 
Bakan Ergin, devletin özgürlükçü ve demokratik taleplerini güçlendirmekte kararlı olan hükümetin, temel hak ve özgürlüklerin en geniş hukuki korumaya kavuşması işin güçlü bir siyasi istek ve irade taşıdığını söyleyerek, "Son 10 yıl içinde bu alanda önemli adımlar atılmış, yasdal ve yapısal sorunların çözümü ile kurumsal önlemlerin geliştirilmesi konusunda önemli mesafeler kat edilmiştir. Mevzuatımız demokratikleşme ve insan odaklı bir yaklaşımla gözden geçirilmiş, anayasal ve yasal düzeyde gerçekleştirilen değişiklikler bir taraftan temel hak ve özgürlükleri daha güçlü teminatlara bağlayacak düzenlemeleri, diğer taraftan yargının etkinliğini, bağımsızlığını ve tarafsızlığını güçlendirecek önlemleri içermiştir.

Zamanın gerisinde kalan ve güncel ihtiyaçları karşılayan temel kanunlarımız yenilenmiş, yargısal işleyişin etkinliğini artıran 3 ayrı reform paketi son 2 yıl içerisinde yasalaştırılmıştır. Ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki görünümü iyileştirmek ve hak ihlallerini gidermek için hazırladığımız 4. yargı paketi kısa süre içerisinde TBMM'ye gelecektir. Temel hak ve hürriyetlerin korunup geliştirilmesi ve ihlallerin önlenmesi amacıyla ülkemizin kurumsal kapasitesi de güçlendirilmektedir" ifadelerini kullandı.
 
Bakan Ergin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortaya koyduğu sistemin ikincillik prensibine uygun olarak, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu, temel hakları korumak ve geliştirmeye yönelik faaliyetlerde bulunmak üzere kurulan İnsan Hakları Kurumu, idari işlemlerin demokratik denetimlerine imkan tanıyan kamu denetçiliği uygulaması ve bakanlık bünyesinde kurulan İnsan Hakları Daire Başkanlığı'nın kurumsal önemler arasında öne çıkan örnekler olduğunu kaydetti.

  "İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KONUSUNDA ÖNEMLİ GELİŞMELER YAŞANIYOR"
 
Türkiye'de ağırlıklı olarak geçmişin yasal ve yapısal sorunlarından kaynaklanan ifade özgürlüğü alanındaki olumsuz görünümün kendisini üzdüğünü belirten Ergin, "Ancak ifade özgürlüğü alanında Türkiye'de önemli gelişmelerin yaşandığı gözden kaçırılmaması bir gerçektir. Kısa bir süre önce parlamentomuzdan geçen 3. yargı paketiyle basın yoluyla işlenen suçlarda dava ve cezaların ertelenmesi imkanı getirilmiş, eleştiri konusu olan adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi basın mensuplarını yakından ilgilendiren suçlar da yeniden ele alınarak, suçun unsurları belirgin hale getirilmiştir. Yine 3. paket ile ileriye dönük olarak yayın durdurma tedbiri bu paket kapsamında mevzuatımızdan çıkartılmıştır ancak en büyük değişim, ifade özgürlüğünü de içerecek biçimde temel hak ve hürriyetler konusunda uygulayıcılara hakim olan temel paradigmanın değişmesi olmuştur. Bu paradigma değişimi adeta bir devrim niteliği taşıyan, 2004 yılındaki anayasa değişikliğiyle bugüne dek ulaşmıştır" dedi.

  "GAZETECİ OLSUN VEYA OLMASIN BİR TEK KİŞİNİN BİLE DÜŞÜNCELERİ NEDENİYLE MAHRUMİYET YAŞAMASINI KABUL EDEMEYİZ"

Türkiye'deki basın özgürlüğüne ilişkin Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi'nin 2012 yılı raporunda yer alan bazı iddialara cevap veren Bakan Ergin, söz konusu raporda 76 gazetecinin tutuklu bulunduğu iddiasının yer aldığını vurguladı. Komite'nin 2011 yılı raporunda ise bu sayının 8 olduğunu hatırlatan Ergin, "İlginç olan nokta 2012 yılında yayınlanan raporda yer alan 76 kişiden 70'i 2011 yılı ve öncesinde de yargı sürecinde yargılanmaktadır. Komitenin bir önceki yılda gazeteci olarak değerlendirmediği isimleri hangi ölçülere göre 1 yıl sonraki raporunda gazeteci olarak değerlendirdiği en azından bizim için cevapsız kalmış bir sorudur. Gazeteci olsun veya olmasın bir tek kişinin bile düşünceleri yahut ifadeleri nedeniyle mahrumiyet yaşamasını kabul edemeyiz. Ancak ifade özgürlüğünün sınırını oluşturan bırakın şiddete teşvik unsurunu, doğrudan şiddete bulaşmış kişileri bile gazetecilik kimliğiyle savunma refleksini, suç işlemekte imtiyazlı bir sınıf olarak görmek mümkündür" dedi. 
  Bakan Ergin, hak ve özgürlükler yolunda adımlarını daha hızlı atacağını sözlerine ekledi.

  "BASIN, SAHİP OLDUĞU MESLEK İLKELERİNE ÖZEN GÖSTERMELİ VE BİR OTOKONTROL SERGİLEMELİDİR"
 
Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu ise, günümüzde çağın bütün teknolojik imkanlarından faydalanan basının toplumsal hayatı yakından etkileyen çok önemli bir gücü ifade ettiğini belirtti.

Doğrulanmamış, duyuma dayalı iddialarla anayasa tarafından korunan kişilik haklarına veya haberleşme özgürlüğüne yapılan saldırıların basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini vurgulayan Karakullukçu, "En başta basın sahip olduğu meslek ilkelerine bu hususta özen göstermeli ve bir otokontrol sergilemelidir. İstisna da olsa bazen bir haber ömür boyu biriktirilen itibarı zedeleyebilirken, haberin gerçeği yansıtmadığı durumlarda bu itibarın iadesi mümkün olmamakta, kişiler durup dururken kendilerini savunmak zorunda bırakılabilmektedir. Kamuoyu oluşturmak olduğunda basın, elinde bulundurduğu kitle iletişim araçlarıyla kişiler ve kurumlar karşısında çok daha güçlü bir konumdadır. Bugün başta kişilik hakları ve haberleşme özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde kullanılmamalıdır" şeklinde konuştu. 
 
Karakullukçu, basın hürriyetinin toplumsal barış ve huzurun sağlanması açısından hayati bir öneme sahip olduğuna dikkat çekti. 
Editör: TE Bilişim