İnsanın davranışlarına,içinde taşıdığı kendine has duyguları yön verir.Çıkış noktası bu duygulardır.Sonrası uygulama sırasında başka etkenlerin de devreye girmesiyle gelişir gider.
Yapıcı özellik taşıyan duygular insanı yüceltir.Yıkıcı olanlar ise onu zora sokar,önemsiz biri durumuna düşürdüğü gibi saygınlığına da gölge düşürür.Şimdi bunlara birer örnek alarak konuyu açalım.
Her insanın gönlünden bir şeyler geçer,bir şeylere istek duyar.Buna kısaca heves denir.Hevesi tetikleyen meraktır.Merak ise öğrenme arzusudur.
Meraklı insan hep arayış içindedir.Çevresinde olup bitenleri devamlı gözler.Sonuçlarını,nedenlerini öğrenmeye çalışır. Boş kaldığı anlarda aklından ‘’ne yapabilirim?’’ gibi düşünceler geçer.
Öyle bir an gelir bir şeye,bir şeylere yoğunlaşır,hevesi artar.Mesleğini bir heves sonucu seçenler çoktur.Yine bazı hobiler,amatörce yapılan sanatsal etkinlikler o konulara duyulan hevesle oluşur.
Heves olmadan,merak edilmeden yeni girişimler hayata geçirilemez.
İstekle başlanan hevesle devam eden işlerin başarı şansı yüksektir.Bu nedenlerle heves,yapıcı bir duygudur diyoruz.
İsteksiz, zorlama ile u,yapılan işten hayır gelmez.Angarya olarak,yasak savma asına geçiştirilen görevden olumlu bir sonuç da çıkmaz.
Yeni bir işe girişirken mutlaka bir istek olmalı .Olmalı ki yaparken zorlanılmasın,aksine zevk alınsın.Sonucu da herkesi memnun etsin.
Heves bir anlamda gelip geçici istek olarak da algılanır. Bunlarda pek ciddiyet aranmaz.’’Hevesi kursağında(içinde) kaldı.’’deyimi bu durumdaki arzu ettiğini yapamayanlar üzerine söylenmiştir.
Bir başka söylem’’Hevesini aldı’’ Bir şeye doymak anlamında kullanılır. Burada da yine geçici bir istek söz konudur. Bir şey arzu edilmiş,elde edilmiş veya yapılmış ama bir süre sonra bıkılıp terk edilmiştir.
Heves ve istekler ciddi olmalı, sonuna kadar sürdürülmeli. Ancak bu şekilde yapıcı olur.Sonuçları da herkesin işine yarar.
Hoşgörü güzel de nereye kadar? Her şeye hoşgörüyle bakılırsa bunda samimiyet yok demektir. O zaman onun adı boşvermişcilik olur.
İmalat sanayinde işlenmiş bir parçanın yapım ölçüsünde,kabul edilebilecek bir hata payı vardır.Pazarlama sırasında paketlenmiş ürünlerin tartılarında eksik veya fazla izin verilen sapmalar olabilir.Bunların teknik adı ‘’tolerans’’dır.Bir anlamda hoşgörü de diyebiliriz.Görüldüğü üzere belli sınırlar içinde ölçülü bir hoşgörü kabul görüyor.İdeal olan sıfır hata payıdır ama tartı ve imalat makinalarının çok hassas olmaması buna olanak sağlamıyorsa kontrol altındaki kusurlara göz yumuluyor.
Çocuk eğitiminde ve ikili ilişkilerde hoşgörü önemli bir yer tutar.
Çocuk,doğru ve yanlışı öğrenme aşamasındadır.Tam olarak ikisini ayırt edemez.Bu yüzden sık sık hatalar yapar.Kusurlu davranışları çoktur.Büyüklerin görevi bunları düzeltmek ve doğruları öğretmektir.
Bu aşamada çok önemi olmayan bazı ufak tefek kabahatlar hoşgörüyle karşılanabilir, göz ardı edilebilir.Ancak her yaptığına ses çıkarmamak yani onu tamamen başıboş bırakmak asla kabul edilemez.İşte bu yıkıcı hoşgörüdür.Özellikle dede ve büyükanneler çok geniş toleransa sahiptirler.Sonuçta şımarık torunlar,onları istedikleri gibi kullanırlar.
Diğer yandan önemseyen hataları sürekli hoşgörmek de doğru değildir.Bir iki derken alışkanlık haline gelir,sonra düzeltilmesi daha zorlaşır.
‘’Hatasız kul olmaz’’ denir. Her bireyin kendine özgü eksik ve kusurlu yanları vardır.Bunu göz ardı ederek dostluklar,ortaklıklar kurulamaz.Yaşamı birlikte sürdürdüğümüz kişilerde var olan bize göre yanlışları bir ölçüde hoşgörmek durumundayız.
Sınır koymamak kendi kişiliğimizden ödün vermek olur.Karşımızdakinin ölçüsüz davranışları bize zarar verebileceği gibi kendisine ve çevresine olumsuz etkiler yapabilir.Bu noktada hoşgörü ortadan kalkar.Eğer devam ettirilirse işte o zaman yıkıcı hoşgörü olur.
Boşvermişcilik, nemelazımcılık toplumu duyarsızlaştırır.Tepkisiz toplumları da baştakiler art niyetli ise,kendi çıkarları doğrultusunda diledikleri gibi yönlendirir ve kullanırlar.