Poliklinikte hasta muayene etmeye henüz başlamıştım ki telefonum çaldı. Açmak istemedim, ama karşı taraf ısrarla çaldırmaya devam edince dayanamayıp açmak zorunda kalmıştım. Arayan Tiran'dan bizim meslektaşımız doktor Hakkı Perk idi. Şaşırmıştım. Sesi titriyordu. Hal hatır sorma faslından sonra “Abi” dedi, “duyduğum doğru mu?”....Hani şair der ya: “Nerden çıktı bu cenaze ölen kim!” Büyüklerimiz böyle durumlarda “Allah hayırlara tebdil eyleye!” derler. İçimden bu sözü geçirdikten sonra “Hakkıcığım ta Arnavutluk'tan aradığına göre önemli bir şey olsa gerek. Duyduğun ne? Benim birşeyden haberim yok” dediğimde ağlamaklı idi. “Abi cep telefonuma mesaj geldi, inanamadım. Üroloji Derneği elektronik posta adresime de vefat haberini iletmiş!” “Hakkıcığım ölen kim?” “Biliyorum, seninle ruh gibi yakın olan birisi... Doktor Hamit Şahin'in vefat haberini aldığımda kanım dondu!”

İnsanın böyle durumlarda başı zonkluyor.  “Hakkı, şaka yapıyor olamazsın, daha 1 ay önce Antalya'da kongrede beraberdik!” Hakkı'nın sesi titriyor: “Yalan olduğunu söyle de rahatlayayım!” “Tamam, ben de elektronik posta adresime bakarım, ayrıca cepten ararım. Sana dönerim. İnşallah yanlış bir bilgidir!”deyip kapatmıştım.

Sekreterimize bir süre hasta almamasını söylüyorum. Başım zonkluyor. Bir dostun acı haberini aldığım için yıkılıyorum adeta.

Çok değil daha bir ay önce Antalya'daki kongrede beraberdik. Anılar dünyasına beraber yolculuk yapıp hoşça vakit geçirmiştik. Hani insanın birçok arkadaşı olur, ama sır paylaştığı insanların, “dost”ların sayısı birkaçı geçmez. İşte Hamit bu “dost”lardan biriydi benim için... İki ay sonra Bodrum'da yapılacak olan üroloji kongresinde buluşmak üzere sözleşmiştik. Kaderin cilvesine  bakın ki Bodrum'daki kongrenin açılışında Hamit kardeşimin silüetini ekranda seyrederken ne kadar hüzünlenmiştim. O anda şairin dizeleri aklıma gelmişti. “Benim mahzun bir tarafım vardır./ Bakmayın neşeli olduğuma.”

Hamit hayatın zor dönemeçlerinin erkenden olgunlaştırdığı ve bir o kadar da yorduğu ve yıprattığı bir arkadaşımızdı. Daha çok genç yaşlarda gücünün üzerinde sorumluluklar almış ve yorulmuştu. Bunu her vesile ile ifade ve itiraf ederdi.

Yıllardır böyle “zor yazı” yazmıyordum. Bir dostun  arkasından yazılan yazılara ben “zor yazı” adını veriyorum.Düşünüyorum da ebediyete intikal eden birçok meslektaşımın arkasından böyle “zor yazı”lar yazmışım. En son hüzünlü yzımı şöyle bitirmiştim: “Bir daha zor yazı yazmayacağım.” Ama kader yine yazdırdı. Yazarken kelimeler kalemimde düğümleniyor; aynen sözlerin boğazda düğümlenişi  gibi...

Hüzünlendiğim o anda kendi kendime söyleniyorum: “Hamit ölüm sana hiç yakışmadı!”

Şair ne güzel söylemiş:”Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü/ Alıştığımız birşeydi yaşamak.”

Hamit sana fatihalar gönderiyorum.

BİR  ŞİİR
                                                       
DUYGU

Derinden derine ses verdi duygu,
Bir zevkli yanlışla çırpındı içim.
Hayalin hakikat oluşuydu bu,
Hakiki aleme bu ilk girişim.

SEVDİĞİM  SÖZLER

*İmmanuel Kant “Pratik Usun Eleştirisi” kitabında, gülmenin “hayati bedensel süreçleri geliştirme aracılığıyla bir sağlık duygusu, barsakları ve diyaframı harekete geçiren bir duygu, tek kelimeyle bizim tarafımızda memnuniyeti hissedilen ve ruh yoluyla bedene erişmemizi sağlayan ve ruhu bedenin doktoru olarak hissetmemizi sağlayan zindelik duygusunu” ürettiğini söyler. Eğer Kant bu yorumlarında kendine içten gülme bahşedilmiş hiçbir insanın sıkıntı yükü çekmeyeceğini söyleseydi, onunla tümüyle aynı fikirde olurdum. Neşeli bir kahkaha, bana her zaman dışarı çıkmak zorunda kalmadan iyi bir içsel koşu yapma yolu olarak görünmüştür.