Benimle görüşmek için salonda beklerken yazılarımdan oluşan dosyayı incelediğini ifade etti ve bu kadar iş arasında bu yazıları nasıl yazabildiğimi ve bu konuları seçerken sıkıntı çekip çekmediğimi sordu. Kendisine konu sıkıntısı çekmediğimi, etrafımızın gözlemlenmesi ile çok enteresan olaylarla karşılaştığımızı ifade ettim. Televizyon izlerken bile yazı konusu bulabileceğimizi söyledim ve dün izlediğim bir programdaki sunucunun defalarca yaptığı bir ifade hatasına dikkat çektim.Sunucu ısrarla “yarışma odamızda üç tane yarışmacımız kaldı” diyerek insanları “tane” ile ifade etme başarısını(!) göstermekte idi. İşte bir yazı konusu. İnsan alınıp satılan bir cansız madde mi ki onu “tane” ile ifade ediyorsunuz!    
               
Ya şuna ne demeli: “Alkollü araç kullanımı yine facia ile sonuçlandı.” Nasıl yani, alkolle çalışan araba  aşırı hız yaptığı için kaza olmuş zannına kapılmamak mümkün mü? Bildiğim kadarı ile arabalar ya benzinle, ya da mazot veya elektrikle çalışır. Alkol ile çalışan bir araba icat edilmiştir de benim haberim olmamış olabilir. Cehaletime verin... Doğrusunu şu şekilde ifade etseniz daha güzel olmaz mı? “Alkollü iken araç kullanımı facia ile sonuçlandı.”
               
Geçmişte “Tıpta Duvar Yazıları” adı altında birkaç yazım yayınlandı. O yazılardaki özlü sözler bizler için oldukça yol göstericidir diye düşünüyorum. Bunca yıllık meslek hayatım boyunca ülkenin her yanından, toplumun her kesiminden insan ile karşılaştım ve binlerce ameliyat yaptım ve hastalarımın davranış benzerliklerini gözlemleme fırsatım oldu. Eğer hastaya güven verirseniz size kayıtsız şartsız teslim olmakta. Onunla ortak bir paydayı oluşturabilmek meselenin püf noktası...Yani kriterleriniz bu ellerden nasibini almalı... Yad ellerden esen rüzgarları ölçü alırsak hasta ile hemhal olamayacağımıza inanıyorum. Boşuna dememişler: “Ölçüleri yanlış olanın ölçümleri de yanlış olur.” Güven kazanmak için şu söz sanırım bir anahtar teşkil ediyor. “Bir işi doğru yapmak değil, doğru işi doğru zamanda yapmak önemlidir.”
               
Verilenle yetinmeyi ve hayatta mutlu olmayı becermek herkesin harcı olmasa gerek. Hep deriz ya “mutluluk insanın içindedir.” Bir düşünürün şu sözü bana çok anlamlı geliyor: “Ayakkabılarım olmadığı için üzülürdüm; ta ki sokakta ayakları olmayan adamı görene kadar...”
               
Tıp fakültesinde öğrenci olduğum yıllarda bebeğin beslenmesinde mamaların reklamı öylesine çılgınca yapılıyordu ki anne sütünün pabucu dama atılıyordu sanırdınız. Pediatri hocamız buna şiddetle karşı çıkar, anne sütünü över ve şöyle derdi: “Elbette mamaların arkasında holdingler var; anne sütünün arkasında ise gariban Anadolu kadını..” Şu söz anne sütünün önemini ne kadar da güzel anlatıyor: “Enciğe kedi sütü, sıpaya eşek sütü,taya kısrak sütü,oğlağa keçi sütü, kuzuya koyun sütü, bebeğe anne sütü...”
               
Elleri nasırlaşmış, yüzünde derin çizgiler ve gariban görüntüsü ile ürkek davranışlı insanlara hastanede sıklıkla rastlamaktayız. İlgiye hasret bu insanlar bizim insanlarımız... Elinizi uzatıp tokalaştığınız zaman gözlerindeki parıltıyı anlamakta zorlanırsınız. Aramızda o anda yıkılmaz bir köprü oluşmuştur.... Bir gönül yolu... “Bir hastayla ilgilenir görünmenin en iyi yolu, onunla ilgilenmektir.”
               
Sabır kadar büyük sermaye yoktur derler. Sabır özellikle sinirli hastalar karşısında teste tabi tutulunca değeri anlaşılan bir kavram haline gelir. Formalitelerden bunalmış bir hastanın içine düştüğü o çaresizlik anaforunda bir tebessümünüz onun rahatlamasına vesile olur. Boşuna söylenmemiş: “Diğerlerini bilenler akıllıdır, ama kendini bilenler daha akıllıdır. Diğerlerini kontrol edenler güçlü olabilirler, ama kendini kontrol edebilenler çok daha güçlüdürler.”
               
Tıp sanatı aynı zamanda usta-çırak ilişkisi temeline dayanır. Şu sözü çok beğenirim: “Hekimler sindirim sistemine benzerler. Altı yıl boyunca bilgileri doldururlar. Onları kekim yapan sindirdikleridir.”
                 
Ah şu alçakgönüllülük. Ne  büyük bir erdemdir, bir bilinebilse... İşte bir özlü söz: Bildiğini bilmeyene hatırlatınız; bilmediğini bilene öğretiniz; bidiğini bilenin ardından gidiniz; bilmediğini bilmeyeni terk ediniz!”