Telefonun diğer ucundaki kadim dostum Erman'ın sesi titriyordu. Hal hatır faslından sonra 'Hocam' dedi, 'beni bu sıkıntıdan kurtar ne olur. Biliyorum vaktin kıymetli, boş vaktin yok. Ne olur bu akşam iş çıkışında seni gelip alayım, köye götüreyim!' Sonra bir an durakladı ve benim sormama fırsat kalmadan devam etti. 'Dedem günlerdir seni istiyor. Dünya gözüyle göremem, bari bir sesini duyayım yeter!'

            Şaşırmıştım; kurduğu cümleden de bir anlam çıkaramamıştım. Ne demek istiyordu? 'Dünya gözüyle göremem, bari sesini duyayım!'

            Merakla soruyorum: 'Erman Tufan Amca neden böyle ısrarla beni istiyor? Hani bir rahatsızlığı varsa çantamı ona göre hazırlayayım. Hazırlıklı geleyim!'

            Erman öyle kalbi bir dostumdur ki ağzından çıkanlar yüreğinin birebir yansımasıdır. Aramızda resmiyet ortadan kalkmıştır. 'Abi' diyor, 'nereden duymuşsa duymuş, bir türlü ikna edemiyoruz. Birisi ona senin öldüğünü söylemiş. Ne dediysek inandıramadık. İlle de sesini duymadan inanmam diyor!'

            Ne denir ki! Arzulanmak da güzel bir duygu. Gururum okşanmıyor değil o anda. Demek ki bu insanın gönlünde bir yer etmişim diye düşünüp mutlu oluyorum. Davete icabet etmek gerekir diye düşünüyorum o an. Kültürümüzde olan da bu... Davetli git ki minderli oturasın. Zira davetsiz gidersen mindersiz oturursun. Ben de davetli gidiyorum ki değerim olsun.

            Erman'a takılıyorum: 'Ömrüm uzamıştır!' Gülüyor ve iyi temennilerde bulunuyor. Sonra bir şiirle başlıyorum: 'Öldük ölümden birşeyler umarak/ Bir büyük boşlukta bozuldu büyü!' Erman'ın hoşuna gidiyor. 'Allah gecinden versin!' diyor.

             Tufan Amca'ya birkaç yıl önce prostat ameliyatı yapmıştım. O zaman 90 yaşında idi. O yaşında o kadar sağlıklı idi ki... Sadece şeker hastalığından muzdarip idi ama komplikasyonları henüz mevcut değildi. Erman 'abi' dedi, 'şeker hastalığı gözlerine vurdu, bir senedir hiç göremiyor!' 'Olsun, o kalp gözü ile de görür' diye dileklerimi iletiyorum.

            Üzülmemek mümkün mü! İnsan bu su misali.. Bugün böylesin, ama yarın ne olacağını bilebilir misin? Bir türkü aklıma geliyor o an.. 'Sakın dağlar gibi yüceyim deme. Bir gün gelir etrafın kar olur!'

            Tufan Amca da bana güven veren bir hastamdı. Güzel insanlara bir örnekti adeta... Her vizitte elimi tutar, bırakmak istemezdi. Hani Neşet Usta diyor ya...'Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma, yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur!' O da türkü söyleyen bir insandı.

            Neyse uzatmayalım... Erman beni alıyor ve köydeki evlerine gidiyoruz. Odaya giriyoruz ve Tufan Amca'yı ter minderinde otururken görüyorum. Öne eğilmiş, derin düşüncelere dalmış. Duygusal bir sahne... Erman titreyen sesiyle konuşmaya başlıyor. 'Dede' diyor, 'bak sana kimi getirdim!' Tufan Amca başını kaldırırken Erman bana göz ediyor. İsmimi vermeden 'Tufan Amca ben geldim!' diyorum Özezellikle adımı söylemeyip özne olarak 'ben'i kullanıyorum. Onun hafızasını ve kulak dolgunluğunu sınıyorum adeta. O an yaşından beklenmeyen bir çeviklikle ayağa kalkıyor ve bana doğru gelerek boynuma sarılıyor... O da ne? Hıçkıra hıçkıra ağlıyor. 'İşte sesini duydum ya, artık ölsem de gam yemem!' diyor.

          Bir süre ayakta sarılmış vaziyette bekliyoruz...