Sabahın dokuzunda girdiğim ameliyathaneden öğleden sonra saat dörtte çıkarken yorgunluğum adımlarıma yansımaktaydı. Karşıya baktığımda iyi ki yürüyen merdivenler var diye söylenmekteydim. Bu bir zaaf işareti olarak algılanabilir miydi? Yani bu yorgunluk halini hastalara ve hasta yakınlarına hissettirsem mi? Yoksa ruhumun üzerine kalın bir maske geçirip şöyle bir görüntü mü versem acaba!  'Ben asla yorulmam! Bana vız gelir bu ameliyatlar! Ne demek efendim! Zaten benim lügatımda zor veya imkansız diye bir kelime yoktur ki!'

            Breh breh! Ne kadar samimiyetsiz ve sahte bir ruh halidir bu. Hayır, böyle bir görüntü vermek istemem. 'Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek!'

            O yorgun halimle polikliniğe doğru yönelmiştim ki beni bekleyen hastalar etrafımı sarıyor. Kimi tetkik sonucunu göstermek istiyor, kimi de ameliyattan çıkan hastalarının durumunu öğrenmek istiyor. Sadece 'iyi geçti' sözünü duyup rahatlamak istiyor.  Hakkıdır. O günün listesindeki hastalardan ikisi beni çok yormuştu. Endoskopik üreter taşı ameliyatı ve çok büyük prostata uyguladığım açık ameliyat!

            Çok ısrarcı bir hasta yakınına 'ameliyat iyi geçti' diyorum ama geniş izahat istiyor. Benzimin sarardığının farkında değil demek ki! Ben de bir an önce odama girip şu karşıdaki koltuğa oturup bir neskafe içmek ve gözlerimi kapatıp 'trans halini' yaşamak istiyorum. 'Beyim yoksa yassah mı?'  Hep böyle yaparım çünkü.  Ama gel gör ki hasta yakını ısrar ediyor. Göz göze geliyoruz ve şöyle diyorum kırmadan, incitmeden... 'Ben de bir ana kuzusuyum. Benim de canım var; ben de yorulabilirim diğer insanlar gibi. Biraz dinleneyim de öyle konuşalım!'

            Ve nihayet kutsal odama giriyorum. Selam sana güzel odam! Kapıyı kapatıp dineniyorum, neskafemi içiyorum. Transa geçiyorum ve de kendime geliyorum..Selam sana hayat ve insanlar!

            Şimdiye kadar yerli ve de yabancı birçok tıbbi anı kitabı okudum. Şu kanaate varıyorum: İnsan her yerde aynı insan. Duygular aynı, zaaflar aynı... İnanmıyorsanız bir Rus hekiminin anılarından bir demeti sizinle paylaşayım. Başlıyorum işte...

            Doktor Yaşvin konuşmasını sürdürerek şöyle dedi: 'Bunları hepsi saçma arkadaşlar! Küçük burjuva bayağılıkları. Ölülerin üzerine olduğu gibi, birer çizgi çiziyorlar doktorların üzerine. Özellikle de bizlerin, cerrahların üzerine. Düşünün. .. Bir insan yüz apandisit ameliyatı yapıyor ama yüzbirincide hasta masada kalıyor. Ne yani, adamın boğazını mı kesti?'

            Doktor Gins karşılık verdi: 'Kesinlikle öyle diyeceklerdir!'

            Doktor Plonski kendinden emin bir tavırla ekledi. 'Ve hastanız bir kadınsa, kocası kliniğe gelip bir sandalye indirecektir kafanıza!'

            Böyle derken Doktor Plonski gülümsememişti bile. Klinikteki doktorların kafasına sandalyeler indirilmesinin pek komik bir yanı olmasa da, bizler de gülümsemiştik...