Sevgili okurlarım. Hani geçen hafta ki yazımda zalimde haklı çıkmak istiyordu. Bunlardan birini memnun eden bir hüküm, diğerini gazaplandırıyordu.

Sevgili peygamberimiz böyle insanlar arasında adaletle hükmetmek durumundaydı. Resulullah’ın hükümlerinde haktan ayrıldığı, hissi davrandığı görülmemiştir.

Sevgili okurlarım, bir gün peygamberimizin huzuruna Fatıma-i Mahzumiye adlı bir kadının hırsızlık davası getirilmişti. Kadın eli kesilmeye mahkum edildi. Ne var ki Fatma, Kureyş kabilesindendi, soyluydu. Hükmün uygulanmasına Kureyşlilerin gönlü razı olmuyordu. Araya sevgili peygamberimizin çok sevdiği Üsame’yi koyarak Fatma’nın elinin kesilmemesini istediler. Kendi kabilesinden de gelmiş olsa adaletten ayrılma teklifi Resulü Mücteba’ya ağır geldi. Hemen Allah’ın resulü bir hutbe irad ederek şunları söyledi, “Ey insanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onların asilzadeleri bir şey çalarsa onu bırakırlar, zayıfları çalarsa onu cezalandırırlardı. Ey insanlar, Allah’a yemin ederim ki, böylesine adi bir işi Fatıma-i Mahzumiye değil de kendi kızım Fatma yapmış olsaydı, muhakkak onun da elini keserdim.” Kaynak, Buhari, Enbiya 54, Hudud 12, Müslim, Hudud 8,9. Adalet prensibi, işte bu büyük inkılapçının tavizsiz azmi sayesinde iyice yerleşip sağlamlaştı. Onun kendi elleriyle yerleştirdiği bir prensibi ihlal etmesi nasıl beklenebilir. Adalet hep Allah’ın adaletidir. 

Amin.