Okumakta olduğum kitaba o kadar dalmışım ki meslektaşımın odaya girdiğini ancak hitabı ile farkedebilmiştim. ''Yine birşeyler okuyorsun, nedir o'' diyordu ve kitabın kapağına bakıyordu. O sayfaya baktığında da gülüyordu... ''Bazı cümlelerin de altını çizmişsin. Ne demek istiyor. Bir gör, bir yap, bir öğret demekle?'' Espri yapayım dedim. ''Sevdiğim cümlelerin altını çizerim, sevmediğim kişilerin de üstünü çizerim!' dediğimde meslektaşım da gülüyordu ve gönderme yapıyordu: ''Biliyorum kimin üzerini çizdiğini...'' Omuzuna dokunuyordum... ''Çok sabrettim ama... O kendi çizdirdi üzerini... Geçip gitti buradan, şarlatanlık güzel bir sıfat olmasa gerek!''

Devam ediyorum... ''Boşver, konuyu değiştireklim. Biliyorsun ben hekimlerin tıbbi anılarını çok okurum ve bundan da müthiş haz duyarım Bu da Amerikalı bir hekimin anı kitabı...''

''Bitirdiğinde bana da verir misin?'' diye soruyor.

''Elbette...''

'Sahi ne demek istiyor bu cümleyle?''

''Bir gör, bir yap, bir öğret demekle...''

''Dur sana okuyayım'' diyorum ve aktarmaya başlıyorum. İşte o kitaptan satırlar...

''Sanırım bunu yapabilirdim. Şimdi deneyimli olan benim. Ama deneyim de başka bir görev getiriyor. Şimdi de bu uygulamayı öğretmem bekleniyor. 'Bir gör, bir yap, bir öğret ' derler şakayla karışık. Serviste kıdemsiz bir asistan var. Daha önce sadece bir ya da iki kere kateter takmış. Ona Bay G hakkında bilgi veriyorum ve yeni bir kateter taakmak için müsait olup olmadığını soruyorum. Bunun bir soru olduğunu sanarak yanlış anlıyor. Daha bakılacak hastalarının olduğunu ve gelmesini beklediği bir vakasının olduğunu söylüyor. Kateteri ben takabilir miymişim? Ona hayır diyorum.Yüzünün ekşidiğini saklamayı beceremiyor. Sırtına sorumluluk yüklenmiş oluyor, aynen benim gibi ve belki de korkuyor. Benim korktuğum gibi.''

Kitaptan bunları aktardıktan sonra başka bir sayfaya geçiyorum. Başımı kaldırıp meslektaşıma bakıyorum. ''Amerikalı bu meslektaşımız o kadar içten ve samimi cümleler kurmuş ki. Hele bazı cümleler itiraf veya kendini hesaba çekme gibi...bak uzmanlar hakkında ne diyor? Okuyayım.'' Okuyorum...''Uzmanların belirleyici özelliği, gitgide sorun çözmeyi otomatikleştirerek hareket etmeleridir. Tekrar, birçok zihinsel işlevi otomatik ve çabasız hale getirir, işe giderken araba kullanmak gibi. Halbuki alışılmamış durumlar genelde bilinçli düşünce ve geçici çözümler gerektirir ki bunlar daha yavaş ortaya çıkar, daha zor uygulanırlar ve hatalı olmaya daha meyillidirler. Çoğu soruna otomatik çözüm getiren bir cerrahın kayda değer bir avantajı vardır.''

''Bak'' diyorum, ''bu cerrahın asistanlıkta başından geçen bir olay var, onu ne güzel anlatmış. Hangümüz böyle şeyler yaşamamışız ki... Bak okuyorum.

'''Nöbette olduğum bir hafta sonu, karnının sağ alt bölümünde ağrısı olan ve durumu apandisite uymayan otuz dokuz yaşında bir kadına baktım. Bana oldukça rahat olduğunu söyledi ve ateşi ya da mide bulantısı yoktu. Aksine karnı acıkmıştı ve ben karnına bastırdığımda zıplamadı. Test sonuçları büyük ölçüde muğlaktı. Ama ben yine de uzman cerraha apandisit ameliyatı önerdim. Akyuvar sayımı, enfeksiyon ifade edecek şekilde yüksekti ve gözüme hasta görünüyordu. Asistanlıkta bir süre geçirdikten sonra hastaların kendine özgü bir görünümü olduğunu fark edersiniz. Tam olarak ne olduğunu bilmeyebilirsiniz, ama bir şeylerin endişe verici olduğundan eminsinizdir. Uzman doktor benim tanımı kabul etti, ameliyatı yaptı ve apandisit olduğunu buldu.''

Meslektaşımla gözgöze gelmiştik. ''Yani ben bu düşünceyi kısaca ifade edeyim mi?'' diyorum. O da merak edip ''nasıl'' diye soruyor.  ''Nasılı şu: Hani hep deriz ya 'hastalık yok, hasta var.' İşte o özdeyişin ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz..'' Devam ediyorum... ''Bir de bana ait bir tekerleme vardır ve o ifadeyi çok kullanırım.''

''Ne gibi?''

''Ameliyat edeceğim bir hastam anestezi onayını bana getirdiğinde son kanaatimi söylerim. Derim ki göz terazimde sizi tarttım, her ne kadar onay verilse de yine de risk görüyorum. Gelin bu ameliyatı bir süre erteleyelim. Şu iaçları bir süre kullanıp tekrar gelin.''

Buna benzer nice hatıralarım vardır. Hatıralar sarmış dört bir yanımı. Boşuna dememişler... ''En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.''

           

           

            '