Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Bunca yıldır izlediğim mesane tümörlü hastamda artık hayatını tehdit edecek belirtiler ortaya çıkmaya başlamıştı. “Buraya kadar” kavramını hastaya izah edip onu hastalığının komplikasyonları ile baş edilebilecek bir eğitim hastanesine yönlendirmek gerekiyordu. Nereden bakarsanız mesane tümörlü bu hastamı 15 yıldır izliyordum.. İşin doğl seyri bu idi..Mesane tümörü birkaç defa nüks etmişti ve ben de hastama her seferinde mesane tümörü rezeksiyonu ameliyatı yapmıştım. Her yolun bir sonu vardı; son viraja giriliyordu artık...

          Olup biten her şeyin sorumluluğunu artık başka omuzlara yükleyip aradan çekilmem gerekiyordu. Benim sorumluluklarımın da bir sınırı olduğunu artık hissetmem ve hastaya da onu tedirginliğe sevk etmeden hissettirmem gerektiğini anlamıştım.

          Son gün polikliniğe oğlu ile birlikte gelmişti. O sevecen ve pozitif vücut diliyle her zaman olduğu gibi umut dolu idi..Adeti olduyğu üzere hemen bana sarılıp sırtımı sıvazlamıştı..Bu da onun bir davranış şekli idi. Ben oturun demeden oturmazdı koltuğa. Hani meşrebi temiz insanların gözlerindeki o ışıltıyı gördüğünüzde kaynaşırsınız. O insanın umutlarına taze filizler eklemek gelir içinizden. Kanaatkar bir insan. Gözü yükseklerde değil..Ulaşamayacağı şeyleri arzulayan bir insan olmadığını gayet iyi biliyordum..Hani şair diyor ya: “Arzu başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek!”

          Rengi gayet soluktu... Belli ki mesane tümörüne bağlı olarak böbrek yetmezliği başlamıştı... İstemiş olduğum ultrasonografide mesanede tümör kitlesi mevcut olduğu gibi her iki böbrekte de tıkanma bulguları vardı ve hastanın üre ve kreatinin değerleri de hayli yüksek seyrediyordu..Acilen iki taraflı nefrostomi yapılması gerekiyordu. Bu cerrahi girişim de ancak bir eğitim hastanesinde yapılabilirdi.

          Ben tetkiklerini incelerken yüzümdeki endişeyi fark etmiş olacak ki sorma gereği duymuştu..”Hocam galiba deve bayırı aşmış bu sefer!” Bir söze bakacaksın, bir de hangi ağızdan çıktığına... Söz asırların süzgecinden çıkmış, derinliği olan bir söz. Öyle bir izah tarzı getirmeliyim ki korkmasın, paniğe kapılmasın... “Yok öyle korkulacak bir şey yok Saffet Bey, ama beni aşan bir durum var da sizi oraya yönlendirmek istiyorum!”.. Bir an duraklayan hastamın yüzünde tikler oluşmaya başladı ve bakışlarını benden kaçırarak yere bakmaya başladı..Derin bir düşünceye dalmak üzere idi...Kolay değil, “ateş düştüğü yeri yakıyor!”. Bu insanda bir asalet olduğuna kanaat getirmiştim..Şunu söyleyeyim ki o küçük gözlerin içinde vakar ve karşısındakine saygı okunuyordu..

          “Yani” dedi, “şimdi bize başka bir yol mu gözüktü? Senelerdir nasıl da alışmıştım size. Burada halletmek mümkündeğil mi? Beni keşke gödermeseniz!” Bunları söylerken sesi titriyordu ve gözlerinin nemlendiğinin farkındaydım. Hoşuma gitmişti. İçimden şöyle dedim:”İyi ki güven telkin etmişim, gönülden gönüle bir köprü oluşmuş.”

           Onu en son acil poliklinikte görmüştüm..Nefrostomisi tıkandığı için çağrılmıştım..Bir deri, bir kemik..Tünelin sonuna gelmekte olduğu belli oluyordu. Üniversite hastanesine başvurması gerektiğini önermekten başka da yapabileceğim bir şey yoktu ne yazık ki!

           Bir büyük boşlukta bozulacak bu büyü....