Romanya'nın şirin başkenti  Bükreş'teyiz.  Yedincisi düzenlenen Avrasya Androloji Zirvesine katılmak üzere geldiğim bu şehirde hem bilgi dağarcığımı doldurmayı, hem de yeni bir kültürle tanışmayı ümit ediyorum.  Bükreş'e  “Balkanların Paris'i” de deniliyormuş.  Geniş bulvarları ve tarihi dokusu ile Bükreş bu sıfatı hak ediyor diye düşünüyorum.

Ovada kurulu bu şehirde en göze çarpan eserlerden birisi olan “Çavuşesku Sarayı”nı gezerken insan denilen varlığın ne kadar aç gözlü ve haris olduğunu, bencilliğe kapılınca halkından nasıl koptuğunu düşünmemek mümkün değil... Sarayı gezerken yerel rehberimiz Nokala'ya soruyorum: “Çavuşesku bu sarayda ne kadar süre yaşadı?” Anlamlı anlamlı yüzüme bakıyor ve alaycı bir ifade tarzı ile cevaplıyor: “Bir gün bile oturamadı!”
               
Önceden bilgi dağarcığıma bu konuda biriktirdiğim kırıntılar içerisinde muğlak olanları aydınlatmak istiyorum: “Duyduğuma ve okuduğuma göre Çavuşesku bu saraydan Karadeniz'e bir kanal yaptırıp yat gezisine çıkmayı planlıyormuş!” Tebessüm ediyor. “Nasip olmadı!”
               
Küçük bir tepede kurulu Çavuşesku Sarayı, Pentagon Sarayı'ndan sonra dünyada ikinci büyük meclis sarayı olma özelliği taşıyor imiş... Yüzlerce odası, birbirinden güzel işlemelerle süslenmiş. İnsanı oldukça etkileyici bir özellik arzediyor.
               
Bükreş 2 milyon nüfuslu bir şehir. Benzerlerinden oldukça farklı bir müze olan “Köylü Müzesi” geniş bir alana kurulmuş. Sessiz, kuş cıvıltıları ve yeşilliği ve barındırdığı göleti ile insanın ruhunu dinlendiren bir doğa müzesi... Romanya köylüsünün yaşam tarzını gösterir bir tarih yolculuğu sunuyor ziyaretçilerine...İlginç köy evleri, değirmenler, tarım araçları ile sevimli bir görünüme sahip ve köy evlerinin tarihi değişimlerini bir belge gibi aksettirmekte... o kadar zengin bir kültür varlığına sahip ülkemizde neden böyle bir müzenin mevcut olmadığını da düşünmeden edemedim.

Az daha unutuyordum; kafiledeki arkadaşlarımızdan birisi “Hiç dikkat ettiniz mi” dedi, “trafikte kimse korna çalmıyor!” Karpat  Dağları'ndan dönerken dikkat ettim; yol boş olduğu halde otobüs şoförü 80  kilometrenin üzerine çıkmadı. Trafikteki düzenin medeniyet açısından ve kültürel gelişmişlik yönünden bir toplum için önemli bir gösterge olduğuna inananlardanım.Demek ki eğitim sisteminin bir yerinde bir hata var. Sloganları geçiniz, sadede geliniz... İnsan diye bir varlık var. Onun vicdanı, erdemi direksiyonda yol gösterici olmalı.

Ben bu kongreyi anlatırken önce ülkenin sosyal yönlerine temas ettim. Birileri belki diyebilir ki “Sadede gelin, siz öncelikle orada şahit olduğunuz, kongrede gözlediğiniz tıbbi yeniliklerden bahsediniz!” Bunlar elbette kulağa hoş gelen sözler.  Ben yıllardır okuyucuyu tıbbi terimlerle sıkmamaya çalışmış, bu yönde bir üslup geliştirmeye uğraşmışımdır. Kongrelerin bir sosyal yönü, bir de bilimsel yönü olduğundan ben dürbünümü her ikisine de tutmaktayım ki okuyucu sıkılmasın.

Bir ülkede bulunurken gözlemlerimle kültürlerin karşılaştırmasını yapmaktan kendimi alamam. Öncelikle oradaki artıları görürüm ve o artı bizde eksi ise onu yorumlamaya çalışırım.

Romanya bizim egemenliğimizde 470 sene kalmış. Tarihimizdeki Eflak ve Boğdan bölgesi işte burası. Her ne kadar Bükreş'te Osmanlı'ya ait izler pek yoksa da dilimizden Romancaya 1000 civarında kelimenin geçtiğini öğrendim. Bir de yemek kültürleri bizimkine çok benziyor.

Bükreş'ten Karpat Dağları'na yaaaklaşık 2 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra varabildik. Karpatların eteğindeki Sinara şehri tarihi ve turistik mekanları ile sakin bir belde... Burada daha çok kışın kayak turizmi ön planda imiş. Sinara'daki tarihi Peleş Kalesi ve Peleş Sarayı oldukça iyi muhafaza edilmiş. Sarayın odalarındaki ağaç işlemeciliğine hayran olmamak mümkün değil. Çavuşesku buradan ilham alarak Bükreş'teki sarayı yaptırmaya başlamış.

İnsan her yerde insan demek ki...Ortak tepkiler değişmiyor. Bizdeki gibi maça giden, formaları ile otobüste tezahürat yapan ve içtiği biraların şişelerini otobana fırlatan fanatik taraftarlara Romanya'da da rastladığımda şaşırmadım.

Hep söylerim ve doğruluğuna da inanırım: Bir kogrede yeni bir bilginin sunulması elbette güzel olmakta. Ancak bilginin, bilinenlerin tekrar edilmesi de bir eğitimdir. Böylece kongrelerde bilinenler tekrar edildikçe taşlar yerine iyice oturur.

Bu konrede de bilgi dağarcığım zenginlendi.

SEVDİĞİM  SÖZLER

*Bütün hastalar doktorlarını kendi içinde taşır. Bize bu gerçeği bilmeden gelirler. Biz her hastanın içindeki doktora harekete geçme şansı verdiğimiz zaman, yapabileceğimizin en iyisini yapmış oluruz.

*Süreç, hastanın doktora duyduğu güvenle başlar ve kendi bağışıklık ile iyileşme sisteminin tümüyle işlediği bir aşamayla devam eder. Süreç, haptaki bir tılsımdan dolayı değil, insan vücudunun bizzat en iyi ilaç olmasından ve en iyi reçetelerin bizzat vücudun yazdığı reçeteler olmasından dolayıdır.