Marmara Denizi’nde kıyıya vuran sümüksü müsilaj tabakası toplumda endişe verici duygular yaşattı.

Manzara, ürkütücü…

Konu üzerinde ısrarla duruyorum.

Uzmanların açıklamalarına göre, deniz salyası oluşumu su yosunlarının aşırı çoğalmasıyla oluşan alg patlamasından yani kirlilikten kaynaklanıyor.

Alglerin aşırı şekilde çoğalmalarının en önemli nedeni kirlilik…

Azot ve fosfor yükünü deniz ortamına taşıyan tarımsal atıklarla sanayi ve evsel kaynaklı kirlilik yıllardır Marmara Denizi’ ni tehdit ediyor.

Marmara Denizi dış ortamdan gelen azot, fosfor yüklü tarımsal, sanayi ve evsel atıkların etkisi altında…

Görünen kirlilik, bu durumun oluşacağı bilindiği halde zamanında önlem alınmadığı için bu günkü boyutuna ulaşmış…  

“Doğal bir oluşum” düşüncesiyle, gerekli önlem zamanında alınmamış.

Sümüksü ve yapışkan bir dokuya sahip olan müsilaj doğal bir oluşum değil.

Marmara Denizi kirli olmasa alg patlaması oluşmaz.

Doğanın değil, insanın etkisiyle oluşan bir durum.

Artık kirliliğe doyan deniz, içindeki kirliliği dışarı kusuyor.

Bu bir bakıma uyarı gibi…

Doğanın insanoğluna uyarısı…

Bilimsel yöntemlerle gerekli önlemler alınsaydı, bugünkü korkunç durum yaşanmazdı.

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı ve SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Dr. Erol Kesici’ nin uyarılarına dikkat etmek gerekiyor:

“Alglerin mutlaka temizlenmesi gerekir. Temizlenmemesi durumunda her yere dağılır.

Deniz suyunun içinde ve yüzeyinde tabaka oluşturan kirlilik, oksijen seviyesinde düşüşe neden olduğu için balıkların ve diğer canlıların ölümüne yol açar. Bu durum ise denizde yaşayan canlı türlerinin azalması hatta tükenmesine yol açar.

Bu durum da bazı ekonomik ve sosyal sorunların ortaya çıkmasına neden olur.

Hiçbir bahaneye sığınmadan bu konuda acilen bilimsel çözümlere başvurulması gerekir.

Bütün dünyada kirlilik yükleri nedeniyle oluşan ve çözümü bilinen bu tür kirlilik olayında öncelik su kaynaklarımızın ve canlıların doğal yaşam alanlarının korunması için her bireye sorumluluk düşüyor. Çünkü bu tür kirlilik sorunlarında temel sorumlu tüm insanlardır. Yaşamı paylaştığımız diğer tüm canlıların ve gelecek kuşakların da bu sorunlardan fazlasıyla etkileneceği unutulmamalı. İçtiğimiz bir damla suyun, aldığımız nefesin ve tüm canlılığın temel kaynağının sularımız olduğunu unutmamalıyız. Tarım, sanayi, balıkçılık, şehirleşme ve benzeri her türlü aktivitede doğanın korunmasına yönelik üretimler teşvik edilmeli. Evet, su hayattır. Fakat bu tür kirletilen sularda artık hayat olmadığı gibi, hayatın yok oluşuna da davetiye çıkardığını unutmayalım.”