8 Mart, Dünya Kadınlar Günü’dür. Konunun tarihsel boyutuna girmeyeceğim. Günün önemi, 1857 yılında, ABD New York’ta yaşanan olaylara dayanıyor.  Ancak, kadınların toplumsal yaşamın bütün kesimlerinde erkeklerle eşit haklara sahip olma istekleri, daha da eski tarihlere kadar gidiyor.

Bizde, tarih içinde çeşitli aşamalar geçirmesine rağmen, kadına en büyük değeri Atatürk vermiştir.

Atatürk, Türk Kadın Hakları üzerinde bazı yeniliklere el attığı, bu yolda yeni fikirlerin doğmaya başladığı, fakat karşısında da tam bir taassubun bulunduğu ve kadına verilecek haklar için en sert tepkiler gösterebilecek bir kitlenin de var olduğu bir ortamda ve mücadele hayatının en zayıf ve kritik devresinde bile eyleme geçme cesaretini göstermiştir.

Ancak, Türk kadını Atatürk’ün emanetine ne kadar sahiptir? Türk kadını, bu emaneti nereye götürüyor?

Türk kadını için TBMM’ne girmek gerçekten önemli bir haktı. Ne var ki, kadının Meclis’e girişi, kanaatimce önemli bir atılım, bir artı değer getirmedi ülkeye... Getiremedi... Ve bu olay daha çok bir gösteri, bir vitrin olayı, bir göstermelik dekor niteliğinde kaldı.

8 Şubat 1935’te yapılan ilk genel seçimler sonucunda, 18 kadın milletvekili Meclis’e girdi.

Ancak, genel nüfusumuzun artışına rağmen, TBMM’deki kadın milletvekili sayısı istenilen oranda değil.

Konuya iyimser tarafından bakmak isterseniz, Türkiye’deki kadın hakları hiç de kötü durumda görünmüyor. Hele hele kadın hakları ve özgürlükler konusunda hayli ileri bir ülke sayılan, 1789 devriminden sonra yayınladığı Fransız İnsan Hakları ve Yurttaşlık Bildirgesi ile övünen Fransa’da bile kadınlara oy hakkının Türkiye’den 10 yıl sonra 1944’te verildiğini düşünürseniz,  gerçekten de öyle...

Kötü değil. Ama madalyonun bir de öbür yüzü var. Türk kadını, siyasal alandan ekonomik yaşama,  eğitimden sağlığa kadar pek çok alanda istenilen yerde değil.

Türk kadınının hızını kesen iki önemli etken vardır diye düşünüyorum. Biri, yüzyıllar boyunca uygulanan baskının kadınlarımızın genlerine yerleşen ürkütücü etkisi... Öbürü, Atatürk’ün yaptırım gücü dolu elinin, bir talihsizlik olarak, Türk kadını üstünden erken çekilişi...

Türkiye’de kadına verilen önemin gelişim süreci yarım kalmış diye de düşünülebilir.

Bir başka etken de, kadının özellikle politik hayattaki yerinin ve görevinin sadece Meclis’te daha çok sandalye kazanmasıyla gerçekleşeceği gibi kolay bir anlayışın benimsenmiş olmasıdır.

Bu düşünce yanlış değilse bile, eksiktir. Oysa kadınlar, siyasî parti anlamında söylemiyorum, her konuda ve çeşitli amaçlı örgütlenebilmeliydi.

Günümüzde o kadar açık ve net olarak görülebiliyor ki, çağdaş uygarlığa ulaşabilmemiz ancak Türk kadınının elindedir. Zira Türk kadını ne kadar çağdaş, ne kadar aydın ve ne kadar uygar olursa, onun çocukları da o derece çağdaş ve aydın olur.

GÜNÜN SÖZÜ:

“BİR TOPLUM AYNI GAYEYE BÜTÜN KADINLARI VE ERKEKLERİYLE BERABER YÜRÜMEZSE İLERLEMESİNE VE MEDENÎLEŞMESİNE TEKNİK BAKIMDAN İMKÂN, İLMÎ BAKIMDAN DA İHTİMAL YOKTUR.” ( ATATÜRK )