ABD’ de Başkanlık seçiminden sonraki gelişmeleri araştırıyordum. İnternette gezinirken, ilgi çekici bir haber gözüme çarptı. Bugün sizlere ilginizi çekeceğini umduğum bu haberi aktaracağım.

***

Dünya basın tarihinin çok önemli bir ismi olan Amerikalı gazeteci John Swinton, 1880’lerde New York Times’te köşe yazıları yazmaktadır.

Derken gazete zengin bir şahıs tarafından satın alınır.

Yeni patronun ilk işi Swinton’ u çağırıp gazetenin yeni yayın döneminde neler yazması gerektiğini ona bir bir söylemek olur.

Swinton bir şey söylemeden odadan çıkar.

Aynı gün, gazetenin el değiştirmesi dolayısıyla bir tören düzenlenir.

Gazetenin en önemli ismi olan Swinton, özgür basın adına kadeh kaldırmak için kürsüye davet edilir.

Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkar.

Orada bulunan davetli tüm seçkin gazeteciler, onun ağzından çıkacak sözleri büyük bir merakla beklemektedirler.

O, yeni patronun gözlerinin içine bakarak o tarihi cümleleri tek tek söylemeye başlar:

"Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da 'Özgür, bağımsız basın' diye bir şey olmamıştır.  Bunu siz de biliyorsunuz biz de...

Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. 

Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını önceden bilirsiniz, çünkü:  Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor. 

İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır.

Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır.

Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazsaydım, 24 saat dolmadan işimden atılırdım.

Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır.  Bunu siz de biliyorsunuz, ben de…

Öyleyse şimdi burada 'bağımsız, özgür basının(!) şerefine(!) kadeh kaldırmak' saçmalığı da nereden çıktı?

Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız.

 Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız...  Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz.

Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı... 

Bizler entelektüel fahişeleriz."

 Bu konuşma tam bir bomba etkisi yaratır.

Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk eder; ödülü, “kahraman” ilân edilmek değil, “aforoz” edilmek olur.

Gazeteden istifa ettikten sonra, kimseden para almaksızın "John Swinton's Paper" adında tek yapraklı bir "gazete" çıkararak gazeteciliğini sürdürmeye çalışır.

Zamanla o gazete, tıpkı Swinton ve ödün vermez ilkeleri gibi Amerikan basın tarihine geçer.

***

Haberi okuduğum zaman, gazete çalışanları bu konuşmayı duyunca nasıl şok olduysa, ben de öyle oldum, çok şaşırdım.  ABD’ de, bakanlıkların özellikle de Dışişleri Bakanlığı’ nın yönlendirdiği (bağımlı- güdümlü) gazeteciler olduğunu duymuştum. Yine de, ABD’ deki basının durumunun böyle olduğunu hiç tahmin etmemiştim. Arzu edenlerin Swinton’ un açıklamasının İngilizce aslını Wikipedia’ da bulabileceklerini hatırlatırım. Şahsen ben, güdümlü olduğunu hissettiğim bir yazar ya da basını asla okumuyorum/ izlemiyorum.