GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Mustafa Kemal Paşa’nın Beytülmale (devlet hazinesine) bakışını ortaya koyan bir uygulamayı Sivas Kongresi için 2 Eylül 1919’da Sivas’a geldiğinde hayata geçirmiştir. 
Kongre çalışmalarına başlarken Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İkinci Başkanı Rasim (Başar) Bey’den kendisine hizmet etmek üzere bir personel bulmasını istemiş, Rasim Bey de 4 Eylül Lisesi’nin idari işlerinde görevli Hacı Derviş’i uygun görerek Paşa’ya göndermiştir. 
Hacı Derviş, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesini şöyle anlatmaktadır:
“…Atatürk pantolonunun cebinden para kesesi çıkardı. Bütün paraları önündeki masanın üzerine döktü. 
‘Al bunları çarşıya git, bana çok büyük bir hesap defteri al’, dedi. 
Acele çarşıya giderek defteri alıp liseye döndüm. 
Gazi, yarından itibaren bütün masrafları kuruşu kuruşuna bu deftere yaz emrini verdi.
‘Paşam bu hengâmede senden kim hesap sorabilir?’
‘Çocuk bir gün gelir, millet benden de başkasından da tek tek hesap sorar’ dedi. 
Gazi Sivas’tan ayrılırken isteği üzerine o defteri teslim ettim.” (Şükrü Elçin, “Hacı Dervişten Duyduklarım”, Erdem Dergisi, Atatürk’ün Ölümünün Ellinci Yılı, Sayısı, Sayı: 12, Cilt: 4, Eylül 1988, s. 879; Ali Güler, Atatürk ve Beytülmal, Halk Kitabevi, Ankara, 2016, s. 41-42)
Atatürk demokrasinin gereği olan bu hesap verme uygulaması için her an tarihe ve millete karşı hesap vermeye hazır bir yaşam öyküsü sürdürmüştür.
Atatürk yaşamında yaptıklarının yanında yazdığı Nutuk ile de milletinin tarihine çok önemli katkılarda bulunmuş, böylece Türk milletine rehber olmuştur. O diyor ki! “Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği Cumhuriyet’e inananlarla onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır.”
Bir millet geleceğini plânlayabilmek için geçmişini bilmek zorundadır. Geçmişi bilmeden bu günü anlayamayız. Bu konuda da Atatürk’ün çok önemli tespitleri vardır. İşte bazıları: “Bir milletin tarihi, bilmesi gereken en büyük gerçeğidir” diyor ve devam ediyor: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
Bu nedenle de milletlerin milli tarihini tetkik etme zorunluluğu vardır. Bu konuyla ilgili olarak Nutuk, örneğine az rastlanan bir tarihi belgedir.
Atatürk bu düşünceyi eyleme geçirmek için de milli tarihimizi tetkik edecek bir cemiyetin kurulmasını bir ihtiyaç olarak görmüş ve bunu da başarmıştır. Türk Tarih Kurumu bu düşüncenin ürünü olarak kurulmuştur.
Atatürk bu büyük eserin son sayfasında hitap ettiği, kendilerine görev ve sorumluluk verdiği Türk Gençliği’ nin vatan ve millet sevgisine, milliyetçiliğine ve sağduyusuna güvendiğini çeşitli söylemleriyle açıkça ortaya koymuştur. O diyor ki! 
“Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik mevkiine geçtiği vakit Türk milleti yükselecektir.”
Gençlikle ilgili söylemlerini şöyle sürdürüyor: “Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
Tarih 29 Ekim 1938 Cumhuriyet’in 15. yıldönümü İstanbul’da coşkuyla kutlanmaktadır. Tören sonrası vapurları dolduran gençlerin Dolmabahçe Sarayı önüne gelerek Ata’yı görmek için yaptıkları tezahürat her tarafı inletmektedir. Sarayın önündeki coşku doruğa çıkmıştır. Atatürk’ün odasına doktoru Neşet Ömer Bey ile başyaver Salih Bozok girerler. Manevi kızı Sabiha Gökçen de odadadır. Gençliğin bu coşkusu karşısında Atatürk yanındakilere şöyle seslenir: 
“Bunlar bizim gençlerimiz. Cumhuriyet’i emanet ettiğimiz gençlerimiz. Ne gür sesleri var… Öyle bir nesil yetişiyor ki, bu neslin heyecanı, yurt ve bayrak sevgisi köreltilmeyecek olursa, dünyanın en büyük, en mutlu ülkesi biliniz ki Türkiye olacaktır!”
Yanındakiler onu köreltmeye kimsenin gücü yetmeyecektir diye karşılık verince Atatürk; “Ama etmek isteyenler çıkacaktır. Tarihe bakınız, daima ulusların mutluluğuna ve esenliğine gölge düşürecek kötü niyetlilerin çıktığını görürsünüz.” der ve devam eder. 
“Bu çocukları görmek istiyorum. Buraya kadar geldiklerine göre, onlara hiç olmazsa el sallamalıyım.”
Yatağından bin bir güçlükle kalkıp elbisesini ve ayakkabılarını yardımla giyerek pencerenin önünde hazırlanan koltuğa oturur. Ata’nın pencereden görülmesiyle dışarıda bir kıyamettir kopar. Cumhuriyet’in emanetçisi gençlik Atası ile bir kere daha tek yürek olmuştur. Görülmeye değer bir manzaradır.
İşte Türk’ün Atası, işte kurduğu Cumhuriyet’i koruyup kollaması için emanet ettiği gençliğe duyduğu sevgi ve güven.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!