Gündemi işgal eden bazı tartışmalar üzerine, konuyla ilgili bazı bilgileri yorumsuz olarak paylaşmak istiyorum.
Birinci Dünya Savaşı’ nın sona ermesi ve arkadan Kurtuluş Savaşı’ nın başladığı günlerde, Osmanlı tahtında oturan Sultan Vahideddin’in, ülkedeki siyasî güç dengesini ve özellikle de İngilizlerin uzun vadeli plân ve stratejilerini iyi değerlendiremediğini düşünüyorum.
Okuduklarımdan edindiğim kanaate göre, İngilizler, saltanat ve hilâfete son vermeyi değil, onu kendi ulusal çıkarları doğrultunda kullanmayı düşünüyorlardı. 
Sultan Vahideddin, ülkenin içinde bulunduğu durumdan rahatsızdı. Kimse bunun aksini iddia edemez. Bir ülkenin başında bulunan kimsenin, o ülkenin kötü durumda olmasından memnun olacağı ve kendi ülkesinin aleyhine çalışacağı düşünülebilir mi? Sultan Vahideddin de, ülkenin içinde bulunduğu kaostan kurtulması gerektiğine inanıyordu. Ama ona göre, ülkenin kurtuluşu tam bağımsızlık mücadelesiyle değil, ancak İngilizlerin himayesine girilirse, sağlanabilirdi.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya ayak basar basmaz söylediği söz ise, “ ülke bütünlüğünün korunması ve tam bağımsızlık” idi.
Sultan Vahdettin’in İngiltere’ye karşı duyduğu sevgi ve hayranlığın ilk belirtisi, 24 Kasım 1918’de The Daily Mail muhabiri G. Ward Price ile yaptığı görüşmede ortaya çıktı:
“ Türkiye’nin harbe katılması bir türlü kaza eserinden ibarettir. Siyasi durumumuzu, coğrafi mevkiimizi ve milli menfaatlerimizi ciddi olarak mülahaza etmiş olsaydık, bunun tamamıyla akılsızca yapılmış bir hareket olduğu apaçık anlaşılırdı. Ne yazık ki, hükümetin basiretsizliği bizi felâkete sürüklemiştir. Eğer ben tahtta olsaydım, bu esef verici hadise olmazdı. “(The Daily Mail ve The Times, 6.12.1918; Simavi II.190; Gotthard, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Sayfa 3’den NAKLEN)
Sultan Vahideddin, sadece sempati duymakla kalmıyor, İngiltere’nin Türkiye’nin yönetimini bir an önce almasını istiyordu. Onun, bu konudaki talepleri İngiliz arşivlerine de geçmiştir. Örneğin, General Milne, 16 Aralık 1918 tarihli raporuna şunları yazmıştır:
“…Padişahın Sami Bey’i Ordu Karargâhına gönderdiğini, Türkiye’nin idaresini mümkün olduğu kadar çabuk ele alması için Britanya Hükümeti’nden istirhamda bulunduğunu, barışın beklenmesi halinde geç kalınmış olacağını söylediğini, Britanya memurlarının kontrol maksadıyla memleket dâhiline gönderilmesini ve bu takdirde… Britanya subaylarının idareye yardımda bulunmalarını rica ettiğini…” (Gotthard Jaeschke, a. g. e. Sayfa 4)
Mustafa Kemal Paşa, ülkenin tam bağımsız olması düşüncesindeyken, Sadrazam Damat Ferid Paşa, 30 Mart 1919’da, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’ı ziyaret ederek, Sultan Vahideddin ile beraber hazırladıkları bir projeyi sundu. Buna göre Vahideddin, şunları istiyor-öneriyordu:
“ İngiltere, lüzum gördüğü yerleri 15 yıl boyunca işgal edecek; İngiltere Hükûmeti her vilâyete birer İngiliz Başkonsolosu tayin edecek ve bu konsoloslar 15 yıl müddetle Vali nezdinde Müşavirlik vazifesi görecek; İl, Belediye Meclisleri ve seçimlerinde meclis üyelerinin seçimi İngiliz konsoloslarının kontrolleri altında yapılacak; İngiltere hem başkentte, hem vilâyetlerde maliyeyi sıkı bir kontrole tâbi tutmak hakkına sahip olacak; Ermenistan bağımsız ve özgür bir cumhuriyet olacak; Burgaz-Enez çizgisi Trakya sınırı olacaktır.” ( Further Correspondance respecting Eastern Affairs. Part II.1919.No:34; Gotthard Jaeschke, a. g. e. Sayfa 5’ten Naklen; Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayatı, Eserleri, Cilt I, Sayfa 270)
( YN: Sadrazam Damat Ferid Paşa, bu memorandumu, 8 Eylül 1919’da, Amiral Webb’e hatırlattı. Belleten XXX.124)
Sultan Vahideddin’in, İngilizler’ e sunduğu 30 Mart 1919 tarihli proje, onun ülkenin geleceği hakkındaki düşünceleridir, şeklinde düşünmek mümkündür. 
Siyasi Müşavir T.B.Hohler’in 4 Kasım 1919 tarihli raporu: “…Sultanlık idaresi şimdi bayağı ve boş bir tavır takınmış bulunmaktadır. Sultan Abdülhamit zamanında mevcut olan saltanat ve debdebeden mahrum bulunmakta, belki de bazı hadiselerin kendisini taç ve tahtından yoksun kılacağından korkmaktadır. Osmanlı hanedanı artık kuvvetten düşmüş gibi görünüyor. “( Documents on British Foreign Policy 1919-1939, First Series, IV.No.578; Gotthard Jaeschke, a. g. e. Sayfa 6’dan Naklen)
Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Sivas Kongresi 4 Eylül 1919’da başlamış ve 11 Eylül 1919’da sona ermişti. Burada alınan karara göre, “bütün bölgeler bölünmez bir bütündür. Vatanın bölünmesi için hiçbir öneri kabul edilemez.”
Ne var ki, Sivas Kongresi’nde alınan kararın yayımlandığı günden bir gün sonra, 12 Eylül 1919 günü, ilginç bir olay yaşandı. Sadrazam Damat Ferid Paşa ile İngiliz temsilciler arasında, Sultan Vahideddin tarafından tarafında onaylanmış, gizli bir antlaşma kabul edildi. Bu antlaşmanın bazı maddeleri özetle şöyledir:
“İngiltere Hükûmeti, kendi koruyuculuğu altında Türkiye’nin bütünlüğünü ve egemenliğini üzerine alır. İstanbul, hilâfet ve saltanat merkezi olacak ve Boğazlar, İngiltere’nin denetimine bağlı tutulacaktır. Türkiye, bağımsız bir Kürdistan teşkiline engel olmayacaktır. Ulusal akımların önüne geçebilmek amacı ile Türkiye’de yeniden kurulacak olan meşrutî idareye karşı çıkabilecek karşı koymaları İngiltere Hükûmeti yatıştırmak için bir kolluk kuvveti ayıracaktır. Türkiye,  Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, özel ve yarı resmî nitelik taşıyan İngiltere Hükûmeti, konferansta Türk temsilcilerinin bu konudaki isteklerinin sağlanmasına yardımcı olacak ve bunun kabulünü sağlayacaktır. Bu antlaşmanın hükümleri gizli tutulacaktır.” ( TİH, VI’ ncı Cilt, İstiklal Harbi’nde Ayaklanmalar, Sayfa 29-30; Kâzım Karabekir, Türk İstiklâl Harbimizin Esasları, Sinan Basımevi, İstanbul, 1951, Sayfa 158; Doç. Dr. Sina Akşin,  İstanbul Hükûmetleri ve Milli Mücadele, Cem Yay. İstanbul, 1983, Sayfa 571; Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonlar, Muallim Halit Kitaphanesi, İstanbul, 1934, Sayfa 261; Salâhi R. Sonyel, “ İngiltere Dışişleri Bakanlığı Belgelerinin Işığı Altında 1919 İngiliz Osmanlı Gizli Antlaşması”, Belleten, C 34)
Bu günlük bu kadar… 
Elbette olaylar, geçtiği günün şartlarında değerlendirilmelidir ve her türlü yorum okuyucuya aittir.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!