Sorduğu sorulara tebessüm ederek ve onu rencide etmeyecek cevaplar vermeye çalışıyordum. Rahatlamıştı... Altmış yaşlarındaki bayan hastam emekli öğretmen olduğunu ifade ettiğinde hastalığını kendisine kısmen tıbbi terimler kullanarak anlatma yolunu seçmiştim. ''Biyoloji öğretmeniyim'' dediğinde ise işimin iyice kolay olabileceğini düşünmeye başlamıştım.

''Hocam şikayetleriniz nedir?'' diye sorduğumda başını öne eğiyordu. ''Ne kadar okumuş biri olsanız da insan utanıyor yani'' dediğinde rahatlatmaya çalışıyordum. Artık yılların verdiği bir vücut dili okuma yeteneği de geliştirdiğimi söylesem kibire yorulmasın. Haşa... Büyük ihtimalle idrar kaçırıyordu. Erkekler ise yutkunup etrafa bakındığında cinsel problemli birisi ile karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Elbette büyük ihtimalle...

Hastam ellerini birbirine kilitleyerek ''yani çocuk gibiyim, idrarımı tutamıyorum. İnanın günde en az üç defa külot değiştiriyorum'' diyordu. Hani derler ya ''ateş düştüğü yeri yakarmış...'' Elbette bu hastamızın da zamanında bir sosyal statüsü vardı. ''Hocam arkadaş grubundan kaçar oldum son zamanlarda. Gezilere katılırdım, şimdi bahaneler uyduruyorum.Yani antisosyal bir insan oldum inanın...'' Kendi açısından haklıydı. ''Merak etmeyin, elimden geleni yapacağım. İdrar kaçırma ile ilgili şikayetlerinizi anlatır mısınız. Yani kaçırdığınızdan haberiniz olmuyor mu?''

Bakışlarını bana doğrultmuştu. ''Olmaz olur mu? Oluyor da tuvalete gidene kadar her tarafı ıslatıyorum.''

''Peki şeker hastalığınız var mı?''

Elini yelpaze gibi sallıyordu... ''Var, onbeş senedir bu hastalığı çekiyorum. Gözlerimden rahatsızdım, geçen gün doktora gittim. Katarakt teşhisi koydu. O da bu şekerdenmiş meğer...'' Tam da izah etme zamanıydı. ''Bu idrar kaçırma işi de muhtemelen şeker hastalığının belası. Hani şeker hastalığı için şöyle derler: 'Pankreasa yerleşir, ama uzak uzak organları ısırır.' Aynen böyle tanımlanır ...''

 ''Peki ayak parmaklarımdaki uyuşma ve karıncalanma da acaba şekere mi bağlı?''

Temkinliydim... ''Asıl cevabı nöroloji uzmanı verir, ama şekere bağlı olabilir'' dediğimde onaylıyordu. ''Drdiğiniz gibi nörolojiye de gittim, o da bu uyuşmanın şekere bağlı olduğunu söyledi. Hatta bir terim de kullanmıştı. Hay Allah neydi?''

''Diyabetik polinöropati mi dedi?''

''Aynen öyle dedi...''

''Hocam'' diyordum, ''yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. Hayat kısa gerçekten. Biz hekim olarak elimizden geleni yaapmaya çalışıyoruz, ama sonuca ne kadar etki edebiliyoruz... İşte orası meçhul. Geçen gün köy kesimine mensup bir hastama prostatla ilgili önerilerimi sıralıyordum. Adam sonunda bana ne dedi biliyor musunuz!''

''Ne dedi?''

Tebessüm ediyordum... ''Hocam bizim oralarda güzel bir söz vardır. Kurt iyi bildiği dereye gider.'' Hakikaten bu söz çok hoşuma gitmişti ve hemen bir kağıda yazmıştım. Zira hayatın özetiydi sanki.

''Sizde diyabete bağlı nörojenik mesane var, yani buna huysuz mesane diyelim.''

''Nasıl yani?''

''Şöyle diyelim, mesaneniz aşırı duyarlı. Diğer adı da Aşırı Aktif Mesane...''

Sessizce dinliyordu. ''Gülerken, öksürürken ve hapşırırken de idrar kaçırıyor musunuz?'' diye soruyorum. O anda sağ elini yelpaze gibi sallıyor. ''Hiç sormayın, komşuya gidemez oldum, öksürürüm de mahcup olurum diye eve kapandım. Sebebi nedir?''

''Kaç doğum yaptınız?''

''Sadece iki doğum, ama bebekler çok iriydi. Ondan mı acaba?''

''Aynen öyle, mesaneniz sarkmış. Buna stres inkontinansı diyoruz. Rahimi destekleyen kardinal ve uterosakral ligamentler gevşeyince üstten mesaneye baskı oluşuyor. Yani anlayacağınız sarkma...''

Merak ediyor... ''Peki tedavisi nedir?'' diye sorduğunda muayene yapmam gerektiğini söylüyorum. Ve muayene ediyorum... Sistoseli var.  ''Tedavisi nedir?'' diye soruyor. ''Vajinal bir ameliyat gerekir. Küçük bir kesiyle giriyoruz ve mesane boynuna alttan destek koyuyoruz, yani meş... Ortalama yarım saat süren bir ameliyat. TOT ameliyatı deniliyor.''

Ve randevu verip zmanı gelince ameliyatını yapıyorum. ''Bir ay sonra kontrole geliniz'' diyorum. Ve kontrole geldiğinde ilk sözü şu oluyor: ''Dünyaya yeniden geldim adeta. Çok teşekkür ederim.'' Masama bir hediye paketi bırakıyor.

''Zahmet ettiniz, teşekkür ederim.''

''Rica ederim, açar mısınız!''

Merakla açıyorum. Bir kalem takımı, dolmakalem ve tükenmez kalem. Üzerlerine ismimi yazdırmış. Duygulanıyorum...''Senelerdir dolmakalem kullanmıyorum, unutmuştum adeta'' diyorum.

''Hekimin en büyük silahı bunlar'' şeklindeki sözleri gururumu okşamıyor değil...

''Ve kalem cehaleti yenecek'' dediğimde gözleri nemleniyor ve el sallayarak odadan çıkıyor...