Sultan II. Abdülhamid’ in 27 Nisan 1909’ da tahttan indirildiği güne kadar, İstanbul’ un fethinin kutlanması diye bir şey söz konusu değildi. Zira hükümdar, “Rum vatandaşların hislerinin rencide olabileceği” gerekçesiyle kutlamalara izin vermemişti.

II. Abdülhamid, tahttan indirildikten sonra, Sultan V. Mehmed Reşad döneminde, İttihat ve Terakki yönetiminin baskısıyla, ilk kutlama 1910 yılında yapıldı. Ne var ki burada da bir hataya düşüldü. Fetih günü Milâdî değil Rûmî takvimle 29 Mayıs kabul edildi ve kutlamalar Rûmî 29 Mayıs’ a gelen 11 Haziran 1910’ da yapıldı.

Bundan sonra ilk fetih kutlaması, 1953 yılında yapıldı. Demokrat Parti hükûmeti, Yunanistan’ ı gücendirmemek için törenlere katılmadı. Üstelik “kutlamalara resmen iştirak etmeyeceğini” de Yunan hükûmetine bildirdi. Yunanistan’ a, “Sizin İstanbul ile ne ilginiz var?” demek kimsenin aklına gelmemişti. Ne diyelim?

Arada yine bir boşluk var; kutlama yapıldığına dair bir bilgi bulamadım.

Yirmi bir ( 21) yıl sonra fetih kutlamaları 1974 yılında İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılmıştı.

Bunu daha sonraki yıllarda bir siyasi partinin organizasyonunda Ankara, Konya, Yozgat, Sivas, Gaziantep, Bursa, Kütahya, Adana, İzmir ve Eskişehir gibi illerde yapılan etkinlikler izledi.

Bir siyasî partinin Kütahya’da, Sivas’ta, Konya’da ve Yozgat’ta, İstanbul’un fethi kutlamalarını yapması benim mantığıma uymuyor. Ben bunu anlayamıyorum.

Hele gülünç, amatör çocuk müsameresi gibi yapılmış o gösteriler yok mu, bunlar bana tarihimize saygısızlık gibi geliyor. Tamam, belki iyi niyetle tarihi canlandırmak istiyorlar ama olmuyor. Cılız bir sütçü beygirine bindirilmiş sözüm ona Fatih Sultan Mehmet’i simgeleyen kişi ve her iki yanında ilerleyen tiyatro kostümlü kişiler, hele hele arkalarında tekerlekli bir plâtform üzerine yüklenmiş bir sandalı çekmeye çalışan sözde Levent giysili görevliler…

İstanbul’ un fethi, doğurduğu sonuçları açısından, sadece Türk tarihi açısından değil, dünya tarihi açısından da çok önemlidir. Böyle bir etkinlik yapılacaksa, canlandırmalar Fatih’ in ve Türk tarihinin şanına uygun olmalı… O gün İstanbul, yerli ve yabancı turist rekoru kırmalı…

Tüm toplumun sahip çıkacağı, olayın tarihî şanına yakışır gösterilerin yanında, siyasî şovlardan kaçınılmalı, açık oturumlar, konferanslar, vb. toplantılar tertiplenmeli ve olayın önemi gençlere anlatılmalıdır.

Tarihe sahip çıkma bilinci, doğru olarak pekiştirilmeli, tarihin bilinmeyen sayfaları araştırılmalı, zihinlerde beliren sorulara cevaplar aranmalıdır. (Örneğin, Haliç’e indirilen gemilerin fethe katkısı ne olmuştur, ya da Şehzade Orhan’ ın ve adamlarının şehri neden savunmaya kalktıkları, Macar Urban’ ın yaptığı topun ve havanların özellikleri vb. ilgi çekici konuların incelenmesi gerekir.)

Olaya sadece dinî açıdan yaklaşılmamalı derken, bir konuya da açıklık getirmek gerekiyor. Olay, sadece Müslümanların Hristiyanları yenmesi meselesi değildi ki… Fatih’in toplarını yapanlar Hristiyanlardı, ayrıca Fatih’in ordusunda paralı Hristiyan askerleri vardı.

Roma surlarının günümüzde Topkapı Sarayı’nın Kızkulesi’ne bakan bölümünü, Roma ordusu içindeki Şehzade Orhan’ ın liderliğindeki Osmanlı askerleri savunuyordu. İnanılması güç ama gerçek bu… Ahırkapı ile Sarayburnu arasındaki bölgeden surlara hücum eden Osmanlı askerlerine, surlar içinde bulunan Osmanlı askerleri karşı koyuyordu. Şehirde o zamanlar bir de Müslüman Mahallesi olduğunu unutmayalım!

Haa, yeri gelmişken… Fatih, fetihten sonra, İstanbul’ da  “ Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim”  demişti değil mi? Yorum yok!

Fethin dışında, aklıma geleni de belirtmeliyim: Kentler, geçmişlerini/ tarihlerini koruyarak gelişir, yenileşirler. İstanbul ise çılgın bir ekonomik, sosyal ve kültürel işgal ve yağma ile tüm kimliğini kaybetti. Bu arada emsalsiz tarihini de yok etti!