Muayene odamda masamın karşısındaki yeşil koltuklara oturduklarında ikisi de endişe ile yüzüme bakmaktaydı. Erkek hastam 28 yaşında idi. Her zaman olduğu gibi bayanların medeni cesareti daha fazla olduğundan eşi masamın üzerine bir kağıt bırakmıştı. İki yıldır evlilermiş, çocukları olmamış. Kadın Doğum polikliniğinde hastamın eşi muayene edilmiş ve belli ki bayan faktörü mevcut olmadığından çift bana yönlendirilmiş. Eşi “ben muayene oldum, doktorumuz eşimin meni sayımı yapılması için bizi size yönlendiirdi. Tahlil sonucunu jinekoloğa götüreceğiz” dediğinde anlamlı anlamlı yüzüne bakmak zorunda kalmıştım. Bazı hususları onları rencide etmeden anlatmak gerekiyordu. “Bakınız” dedim, “bize eşiniz tetkik yaptırmak için değil de muayene olmak için gelir.”  “Nasıl yani” der gibi yüzüme bakan çifte durumu izah ettim. “Madem çocuğunuz olmuyor, önce beyefendiyi muayene edelim, bakalım ki bir erkek faktörüne rastlayabilecek miyiz!”
               
Sanki erkeklik gururu rencide olmuş gibiydi. En azından ben öyle bir izlenim edinmiştim.
               
“Anlatayım” dedim, “evli bir çiftin çocuğu olmuyorsa kusurlar yarı yarıya paylaşılır.” Kusur yerine, yanlış anlaşılmamak için faktör demek de mümkün idi. Eşini muayene olmaya ikna edip baktığımda kendisinde “varikosel” mevcut olduğu görülmekteydi. Hastamdan spermogram ve renkli doppler ultrasonografi tetkikleri istemiştim.
               
Bize gelen evli çiftler genellikle önce eşini jinekoloğa götürür ve ondan sonra üroloğa başvurulur. Halbuki incelemeye erkekten başlamak daha pratiktir. Ama çevre baskısı ve yetişme tarzı, incelemeye bayandan başlanması şeklinde kendini göstermektedir.
               
Korunmasız bir cinsel ilişkiye rağmen çiftlerin%15'inde kısırlık saptanmaktadır. Kısır çiftlerin yaklaşık %30'unda kısırlık(infertilite) sadece erkek faktöre bağlı iken, %20'sinde her iki cinse ait faktörlere bağlı olarak gelişmektedir. Dolayısı ile infertil(kısır) çiftlerin yarısında erkeğe ait sebepler çocuk olmamasından sorumludur. Ayrıca tedavi edilmeyen kısır çiftlerin %25'i zaman içinde çocuk sahibi olabilmektedir.
               
Çocuk yapma isteği, çiftler için karşı konulmaz bir baskı oluşturabilmektedir. Ayrıca sosyal çevrenin de çiftler üzerinde yabana atılamayacak bir baskı unsuru oluşturduğunu belirtmek gerekir.
               
Cinsel ilişki sıklığı ve zamanlaması üreme öyküsünde çok önemlidir. Eşlerin sadece ovulasyon(yumurtlama) sırasındaki cinsel ilişkileri ile gebelik oluştuğunu bilip bilmedikleri sorgulanmalıdır.
               
Çevresel toksinler ve ilaçlar testisi hem doğrudan etkileyerek, hem de beyin-testis irtibatını bozarak kısırlığa yol açabilirler. Uzun süre dizüstü bilgisayar kullanma, bacak bacak üstüne atarak oturma, kalın ve sıkı iç çamaşırı giyme, fırında çalışma ile küvet banyosu ve sauna testislerde ısı artışına yol açarak sperm yapımını bozabilir. Isı, iyonize radyasyon, ağır metaller ve organik solventlerin sperm yapımını bozduğu bilinmektedir.
                 
Alkol, sigara, fazla miktarlarda kafein, eroin, kurşun ve arsenik ile kronik maruziyet sperm yapımını önemli ölçüde bozmaktadır.
                 
Gençler, vücut geliştirme sporu yapanlar ve atletler arasında androjenik steroidlerin kullanım sıklığı gittikçe artmaktadır. Bu ilaçlar sperm yapımını bozmaktadır.
                 
Kısırlık problemi olan çiftler bana 0535 337 4870'den ulaşabilirler.


SEVDİĞİM CÜMLELER
                 
*Yüzyıllardır doktorlar “reçete yazarken dikkatli olmak” konusunda hastaları tarafından eğitiliyorlar. Birçok insan, kendisine anlaşılmaz, fakat büyülü harflerle dolu o küçük kağıtlardan verilmedikçe ciddiye alınmadığını düşünüyor. Hasta için reçete, kesin iyileşme belgesidir. Doktorun hastaya verdiği ve sağlık vaat eden senettir reçete. O, hekim ile hasta arasında beslenmeyi ve sürekli bağlantıyı sağlayan psikolojik göbek bağıdır.
               
*Doktorlar, hastanın iyileşmesinde, hayati önem taşıyan şeyin, çoğunlukla reçetenin üzerinde yazılandan çok, bizzat reçetenin kendisi olduğunu bilir. İlaç her zaman gerekli olan bir şey değildir. İnanç ise her zaman gereklidir. Bu yüzden doktorlar, hastayı teskin etmenin günde üç kez alınan meşhur bir haptan daha faydalı olduğu zamanlarda, reçeteye pasebo yazar.
                                     
(HASTA GÖZÜYLE HASTALIK . Norman Cousins..adlı kitaptan)