Yalova’nın eski valisi Yusuf Erbay, Yalova Kitapevinde Yalovalı okurlarıyla buluştu. Erbay’ın imza gününde çok sayıda Yalovalı hazır bulundu. Kitap hakkında kısa bir açıklama yapan Erbay, “Herkes, kendi yoluyla kendi Tanrı’sına ulaşır. Herkesin inancına, herkesin varlığına saygı duymak gerekir. Böyle bir öğreti Anadolu’da Osmanlı’yı kurmuştur. Bektaşi’yi kurmuştur. Bu hoşgörü ortamı, bu bağdaştırıcı ortam, birlikte yaşama ortamı bugünleri getirdi. Aslında bugünlerde en çok ihtiyacımız olan şey. Bütün farklılıklarımızla birlikte. Seni bana benzeteyim böyle bir şey söz konuşu değil. Sen, sen gibi kal; ben, ben gibi kalayım ama birlikte farklılıklarımızla bütünleşelim. Kapsayıcı bir toplum, kapsayıcı bir yaşam olsun. Hikaye budur. Ben 10-15 gün sonra bir toplantı yöneteceğim. Toplantıda da toplumsal kapsayıcılık olacak. Aslında bununla ilgili olmuş olacak. Toplumsal kapsayıcılık benim bu kitapta anlattığım şey. Farklılıkları ve farklı renkleri bir arada tutmaktır. Bu kitap bence tarihin dönerek tekrar önümüzde koyduğu, zorluklara karşı bazı çözümlemelerin olduğu kitaptır. Benim 15’e yakın kitabım var. Ama bu kitabı çok önemsiyorum. Hepsi bir tarafa bu bir tarafa benim için” dedi.

Tanıtım yazısı..

Kitabın arka kapağında yer alan tanıtım yazısı ise şu şekilde: “Eşi benzeri olmayan zamanlardan birinde, eşi benzeri olmayan bir ‘İnsanı anlatır bu kitap. Çok yönlü kişiliği, renkli hayat çizgisi ve alışılmadık başkaldırısıyla, yenilenlerin tarihinden günümüze ışık tutmayı başarabilen Şeyh Bedreddin'i anlatır. Bedreddin, adaletli bir uygulama, çağına göre yenilenmiş bir hukuk, feodal yapıya ve kişisel egemenliğe karşı bir sistem istiyordu. Dünya görüşü çoğulcu, tasavvufa bakışı doğacı, zihniyet yapısı sorgulayıcıydı. Hayat algısı, hukuk, adalet ve eşitlik üzerine kuruluydu. Bilmeyi arzuladı, bilmeye cüret etti, bilmeye yeltendi. Bildiğini herkesin önünde söylemeye cesaret etti, kendi doğrusunu sonuna kadar savundu. Meydan okuması gerekiyordu, meydan okudu. İsyan edilmesi gereki yordu, isyan etti. Sonuna kadar bilip inandığının peşinden gitti. Bilinmedik bir kıyamdı Şeyhin kıyamı. Kim görmüştü o vakte kadar, ezilenden yana duran bir "devletlü" kişiyi? Başkaldırısı özgündü, kendisi de özgün bir şahsiyetti. Anadolu'da dini motiflerle başına adam toplayıp başkaldıran diğer isyancılara benzemezdi. Bedreddin, daha sonra dünyada meydana gelecek büyük başkaldırıların habercisiydi. Henüz tarihçilerin net bir fotoğrafını çekemediği, resmini çizemediği bir yolda, yüz hatları tam belli olmayan bir portredir Bedreddin. Akıl ve bilginin ötesinde, belki de sezgiyle çizilecek bir portredir. Üstü ne kadar örtülse de, daha derinlere gömülmek istense de, vakti geldiğinde silkinip bütün yüzyılların ötesinden "buradayım" diyen bir efsanedir Bedreddin. Kazananlar ve onların kulları kaypak kelimelerle örterler gerçeğin üstünü. Perdenin ardında olgunlaşan gerçek, saldırgan inançların tarihini uysallaş tirir. Önyargılar evrilir gerçeğe doğru. Zaman, şaşmaz adaletiyle bir gün hakkı sahibine teslim eder. Gizlenen efsaneleşir ve efsanelerde canlanır kaybedenlerin gerçeği. Kazananların tarihi varsa, kaybedenlerin efsanesi vardır. Bedreddin der ki: Herkesin kendince bir onuru, bir değeri vardır. Herkes kendi evinin, kendi vicdanının sultanıdır. Ben de halimce Bedreddinem.”

Editör: TE Bilişim