Her milletin bir Millî Marşı vardır. Milletçe saygı duyulan, ayakta dinlenen, yurt dışında da o milleti temsil eden bu marşların bir kısmı, hükümdarlara övgü mahiyetindedir. Bir kısmında dinî öğeler ağır basar, bir kısmı da kahramanlık türküsü şeklindedir. Örneğin bazı ülkelerin millî marşları şöyle başlar:

Arjantin    : “ Dinleyin ey faniler, kutsal çığlığı: özgürlük, özgürlük.”

Uruguay   : “ Uruguaylılar, ya vatan ya mezar. Özgürlük ya da şerefle ölmek...”

Ürdün        :  “ Yaşasın kral, yaşasın kral ...”

İngiltere     : “ Tanrı inayetli kraliçemizi korusun.”

Macaristan : “ Macar’ı takdis et, ey Tanrım.”

Güftesiz, yani sözleri olmayan, sadece müzik olarak dinlenen millî marşlar da vardır. Örneğin, “Marcha Real” adı verilen İspanya Millî Marşı, sözsüzdür. San Marino’da, X. yüzyıldan kalma bir müzik, Millî Marş olarak kabul edilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin bir Millî Marş’ı yoktu. 2’nci Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan ve yeni bir askerî düzenlemeye geçtikten sonra, Mızıka-yı Hümayun’u kurdurtmuştu. Orkestra Şefi Donizetti Paşa, Mahmudiye Marşı ile bir gelenek başlatmış, her sultanın tahta çıkışında, saray orkestra yöneticisi yeni bir marş hazırlamıştı ama bunlar millî marş değildi. OysaOsmanlı Devleti döneminde bir millî marşa ihtiyaç vardı. Avrupa’ya gönderilen heyetler, milli marş söylenmesi gereken hallerde çok zor duruma düşüyorlardı. Yabancı bandolar da, törenlerde kendi milli marşlarını çalıyor, sıra Osmanlı Devleti’ne gelince, marş konusu her hangi bir şekilde geçiştiriliyordu. Örneğin, 1875 yılında, Almanya’da yapılan bir törende, sıra Osmanlı Devleti’nin milli marşını çalmaya gelince, orkestra şefi önce ne yapacağını bilememiş, ancak Osmanlı bayrağındaki hilâlden esinlenerek ünlü bir Alman türküsü olan “AYDEDE...AYDEDE...”’yi çalmıştı.

Bu arada, bazı ülkelerin milli marşlarını ne zaman kabul ettiklerini hatırlamakta yarar vardır: Arjantin 1813’te, Uruguay 1815’te, Bolivya 1845’te, Brezilya 1890’da, Venezuela 1881’de, İsveç 1880’de, İzlanda 1874’te, Fransa 1879’da, Yunanistan 1864’te, Portekiz 1910’da milli marşlarını resmen kabul ve ilân etmişlerdi.

Bizim millî marşımızın ortaya çıkışı ise, Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerine rastlar. Şüphesiz, zaferin henüz kazanılmadığı, geleceğin henüz tam olarak bilinmediği bir dönemde yazılmış olan Millî Marş’ımızı, yazıldığı çevrenin ve zamanın dışında düşünmek mümkün değildir.

Vatanın düşmandan temizlenmeye çalışıldığı o bunalımlı günlerde, şiirin manevî bir kuvvet olduğunu göz önünde bulunduran Batı Cephe Komutanı İsmet Bey, Maarif Vekilini (Milli Eğitim Bakanını) ziyaret ederek, askeri şevklendirecek bir marş yazılmasını ordu adına teklif etti. Bunun üzerine, Maarif Vekâleti’nce 500 TL. ödüllü bir yarışma açıldı. Fakat gelen şiirler içinde istenilen şiir yoktu.

Dönemin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey, durumu öğrenince Mehmet Akif (Ersoy)’ e bir mektup göndererek, iştirak etmemesindeki sebebin ortadan kaldırılacağını, istenen şiiri yazmasının maksadın meydana gelmesi için son çare olduğunu, ifade etti ve memleketi coşturup, heyecanlandıracak böyle bir vasıtadan mahrum bırakmamasını rica etti.

Mehmet Akif, kısa bir sürede tamamladığı şiirini Hamdullah Suphi’ye verdi. 1 Mart 1921 günü, içlerinde Mehmet Akif’in şiirinin de bulunduğu şiirler Meclis’te okundu.12 Mart 1921 günkü oturumda ise, milletvekilleri şiirler hakkındaki görüşlerini açıkladılar ve sonuçta Mehmet Akif’in yazmış olduğu İstiklâl Marşı isimli şiir, oy birliğiyle Millî Marş olarak kabul edildi.