Duygusal bir anıma denk gelmişti.  Caddede yürürken birden anılarım depreşti; klasik bir
ifade tarzı ile “film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.”
               
Bu şehirle ve insanları ile 1990'ın sonlarında tanışmaya başlamıştım. O mezbele gibi hastanede göreve başladığımda ne büyük bir hayal kırıklığına uğradığımı itiraf ve ifade edeyim. Geldiğimde rahmetli başhekimimiz İrfan abi “vay be 18 uzmanımız oldu” demişti.        Demek ki Yalova'nın o günkü durumuna göre 18 uzman hekim oldukça fazla imiş.
               
Geldikten birkaç ay sonra muayenehane açmıştım. O zaman Yalova'da ne poliklinik, ne de özel hastane mevcut. Gecenin bir saatinde uyandırılıyorsunuz ve köye hastaya gidiyorsunuz.
                 
Bu şehrin insanları ile kaynaşmak için bana çok uzun bir süre gerekmedi. Halkın içinden gelen ve geldiği yeri unutmayan bir mizaca sahip olduğum için kısa sürede kaynaşmıştım Yalova insanı ile. İnsanlar da beni bu mizaç ve karakter yapısı ile tanıdığı için aramızda bir “Berlin Duvarı” oluşması mümkün olmamıştı.
                 
Nice güzel insanlar tanımışımdır. Şenköylü Mehmet Amca, Dereköylü Hakkı bey, Subaşılı Merdan Bey, İlyasköylü Ali Rıza Bey, Altınona'nın Kıdemli muhtarı Adem Bey, Yalova'da yılların Muhtarı Mehmet Oruç, Çınarcık'tan muhtarım Mehmet Bey....  Bunlar kalben birlikte olduğum insanlardan hatırlayabildiklerim...
               
O ne enerji idi öyle. Önce Çınar gazetesinde, sonra Yalova gazetesinde haftalık köşe yazıları yazmaya başlamıştım. Yalova gazetesinin o zamanki başyazarı değerli dost Faruk Tezcan uzun süre yazmamda beni hep teşvik etmiş, cesaret vermiştir. Daha sonraki başyazarımız değerli dost Vefa Salman da gazetede bana hep destek olmuştur. Bugünkü başyazarımız  Hayri Tezcan'ın desteğini de unutamam.
                 
O zamanlar Yalova'da Melodi TV yayında idi ve bir süre de orada canlı yayına çıkarak birkaç program yapmıştım. Bu arada Yalova Çınar FM'den radyo programı için teklif gelmişti ve sahibi Ahmet Çınar dostumuzla da güzel anılar paylaşmışızdır. Radyo programlarım da haftada bir olmak üzere uzun süre devam etmiştir ve bundan büyük haz almışımdır.
                 
Yani “hatıralar sarmış dört bir yanımı.” Hangi birini anlatsam ki!
                 
Derken “asrın felaketi” de denilen 17 Ağustos depreminin acısını yüreğimizde hissetmiştik. Sabahın köründe hastane bahçesine koşuşumu ve oradaki acı manzarayı bugünkü gibi
hatırlıyorum. Allah bir daha da böyle bir felaket göstermesin.  İki ay süre ile hastane bahçesindeki arabamın içini eşimle mesken tutuşumuzu nasıl unutabilirim!
               
Depremin üzerinden 1 ay geçmişti. Birgün, ismini vermek istemediğim bir meslektaşım “sen nereye tayin istedin?” diye sorduğunda şaşırmış ve yüzüne öyle anlamsız anlamsız bakmıştım.
“Nasıl yani, ne tayini!” diye sorduğumda meslektaşım “amma da  safsın, bakanlık tayin isteme hakkı tanıdı, haberin yok mu?” dediğinde ne diyeceğimi bilememiştim.
                 
“Ben falan şehire tayin istedim, sen de orayı istersen birbirimize destek oluruz!”
                 
“Hayır, bu şehirden gitmek aklımın ucundan geçmedi. Ben kadere inanan bir insanım, ölürsem de burada öleceğim” diye cevaplamıştım. Arkadaşım ısrar edince kararım değişmemişti. Belki de bu ifade şeklimden hiç hoşlanmamıştır. “Ben bu şehirde muayenehane açarak bu insanlardan para kazandım. İyi günde buradaydım. Şimdi ayıp olmaz mı gitmek! Ey Yalova'lı haydi bana eyvallah, ben gidiyorum diyemem. Kötü günde de bu insanlarla beraberim, gitmiyorum!” demiştim. Bunları hamaset olsun diye yazmıyorum. Kalben söylemiştim. İkiyüzlülük benim karakterimde yok!
                 
Ahde vefa duygusuna sahip olmak saflıksa kabul ediyorum: “Ben safım.”
                 
Depremde yaşadıklarımı, duygularımı daha sonra günü gününe yazıp köşemde yayınlamıştım. Hele bir yazım vardı ki duygu yüklüydü. İçine giremediğim, uzaktan seyrettiğim evim için yazmıştım: “Orda bir ev var uzakta.”
                   
O günler artık uzakta kaldı. Mevlana diyor ya: “Ne kadar söz söylenmişse düne ait cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım!” Ben de bugün yapmakta olduğum yeni şeylerden bahsedeyim biraz:
                 
*Plazma kinetik yöntemi ile prostat ve mesane tümörü ameliyatları yapmaktayım. Hastanemize alınan bu cihaz özel bir enerji sistemi ile çalışmakta. Prostat ameliyatından sonra cinsel güç olusuz yönde etkilenmemekte ve hasta daha erken taburcu edilebilmektedir.
                   
*Üreter taşlarında üreterorenoskopi denilen yöntemi uygulamaktayım.
                   
*Prostat büyümesi teşhisi koyduğumuz hastaların PSA değeri yüksekse transrektal olarak ultrason eşliğinde prostat biyopsisi almaktayım.
                   
*Kısırlık ameliyatı olan varikoselektomi ve diğer ameliyatlar.

                                              
BİR  ŞİİR

YENİLİĞE  DOĞRU

Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.

Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Mevlana
            
İletişim: 0535 337 4870