Sizlere hayatımıza giren ve kolay kolay çıkmayacak olan bir kelimeden başlayarak düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Eskiden beri Yalova ‘da yaşayanlar bilirler.17 Ağustos Depremi Ülkemizde ve ilimizde telafi edilemez yaralar açtı. Bir şeyler söylerken depremden önce ve sonra kavramlarını çokça kullanmaya başladık. Farkında olmadan bir zaman dilimi yarattık. Zamanla dilimize yerleşti.

Pandemi kavramı da önceden anlamını bilmediğimiz bazı çevrelerin kullandığı bir kelimeydi. Bugün ise çoluk çocuk artık bu sihirli kelimeyi fazlasıyla öğrendi. Yeni bir yaşamla karşı karsıya kaldık. Hem de çok kısa bir sürede ne olduğunu daha anlamadan kapımızda bulduk. Sosyal mesafe, hijyen, maske değişmez üçlü olarak hayatımızın bir parçası oldu. En çok da dostlarımıza sarılamaz, doğada özgürce koşamaz olduk. Aslında ne kadar mutlu bir hayatımız varmışta bilememişiz. Hep bir şeyler eksilince boşluğunu fark ediyoruz. Ne acı bir durum değil mi?

Kafamızda bazı şeyler oturmaya başladı. Doğayla uyumlu olursak doğa bir o kadar cömert aslında. Neden acaba onunla barışmayı denemiyoruz. Onu ne kadar hırpalarsak sonuç daha vahim oluyor. Yine onun dediğine geliyoruz. Düşünün ki akan bir derenin önüne bir set çektiniz. Daha fazla suya sahip olmak ondan bir enerji arayışınız var. Peki kaybolan canlılar kaybolan doğayı nasıl eski haline getirebileceğiz. Acaba hiç onun sorusunu kendimize sorduk mu?

Aslında hep fazla kazanmak hep daha iyi bir yaşam sağlamak uğruna birçok şeyi kaybediyoruz. Bu virüs bize bunları hatırlattığı için bazen kızamıyorum. Mutluluklar paylaştıkça daha çoğalmıyor mu mantığını hiç unutmadan paylaşan insanlar olalım. Biz değil miyiz komşusu aç iken uyuyamayan, derdini kendi derdi gibi gören bir toplum olduğumuzu hatırdan çıkarmayalım.

Madem doğada yalnız değiliz. Toprağıyla, böcüsü, börtüşüyle beraber yaşıyorsak; daha yaşanabilir bir dünya için birbirimize sıkıca sarılalım sahip olduğumuz değerlerin farkına vararak yaşayalım diyerek yazımı noktalıyor sağlıklı ve güzel günlerde buluşmak dileğiyle esen kalın…